95- SÜRGÜN (TOPLUCA SÜRMEK) | HAŞR (Kitap
Sırası-59)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Göklerdeki ve
yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
Not.1 Bu
ayet harfi harfine Kuran’da üç ayrı yerde vardır (Haşr 1, Saf 1, Hadid 1). Bu ayet için Cebrail üç sefer inmiştir! bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.137)
2. O, kitap
ehlinden inkâr edenleri ilk toplu sürgünde yurtlarından çıkarandır. Siz onların
çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan
koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın emri onlara ummadıkları yerden geldi. O,
yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de
mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri, ibret alın.1
3. Eğer Allah,
onlar hakkında sürülmeye hükmetmemiş olsaydı, muhakkak kendilerine dünyada azap
edecekti. Ahirette ise, onlar için cehennem azabı vardır.
4. Bu, onların
Allah’a ve Resûlüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Kim Allah’a karşı gelirse
bilsin ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.
5. (Savaş gereği,)
hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili
bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir.2
Not.1 Haşr
2-5: BENİ NADİR OLAYI: Medine
döneminin 4. yılında Muhammed, Beni
Nadir Yahudilerini 15 gün muhasara altına alıyor ve en son onların malını
alıp kendilerini Medine’den çıkartıyor. Onların menkul olan mallarını tamamen,
gayrimenkullerini de kısmen kullanıyorlar; kısmen de -özellikle, “Büveyre” adlı
hurmalık ormanları- yakıyorlar. Müslümanlar
burada da galip gelince, -olayın bitiminden epey sonra- tekrar birçok ayet inmeye başlıyor.
Muhammed ve Müslümanlar, onlardan geride kalan mal üzerine anlaşamıyorlar. Onların susturulması ve bu kargaşanın önlenmesi için aynı
bölüm-sure içinde (az önceki ayetlerden
hemen sonra) aşağıdaki iki ayet
(Haşr 7-8) iniyor.
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.116-117).
Not.2 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“LİNE” kelimesi Arapça
değildir. İbranice’dir, “hurma ağacı” anlamına gelir (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.274).
6. Onların
mallarından Allah’ın, savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar için
siz, at ya da deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini, dilediği
kimselerin üzerine salıp onlara üstün kılar. Allah’ın her şeye hakkıyla gücü
yeter.3
Not.1 Enfâl 41, 69, Haşr 6: Bu
ayetlere bakıldığında net bir biçimde görülüyor ki, ganimet dağıtımında tartışmalar
çıkmış, hatta Muhammed ganimetler konusunda hırsızlıkla bile suçlanmıştır; bunu Kur’an da yazıyor (Âl-i İmrân 161 “Bir peygambere, emanete
-burada emanetten kastedilen
ganimetlerdir- hıyanet yaraşmaz”). Bu ganimet/fey’
tartışmalarını önlemek için bir de tedbir ayeti iniyor (Haşr 7). İşte Kur’an, el âlemin
kazandığı malı bu şekilde Muhammed
ve yandaşlarına helal kılıyor.
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.90-91).
Ayrıca: Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137).
Not.2 Haşr
7-8: İlginçtir ki, bir sürgün (BENİ
NADİR) olayında bu kadar ayet
inmiştir. Halbuki, Hicaz bölgesi
gibi ağaçtan mahrum olan bir yerde, bin
bir zorlukla yetiştirilen ağaçların kesimine Allah’ın müsaade vemesi çok garip bir şey! Daha vahimi, Haşr 3 ayetinde, “Eğer Allah onlara
sürgün hükmetmeseydi-yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada başka
şekilde-daha ağır bir cezayla cezalandıracaktı” biçiminde kullanılan ifadedir.
Burada Allah onlara uyguladığı sürgün cezasını az bile buluyor. Bir
diğer husus, hem Haşr 7, hem de Enfâl 41 ayetlerinde ve birçok hadiste Muhammed’in yakınlarına tanınan
ayrıcalıktır: Fey’ olsun, ganimet olsun Muhammed’in akrabaları genel
olarak fakirler arasında ele alınmamış, bunlara öncelik ve özellik
tanınmıştır. Bugün yeryüzünde herhangi bir devlet başkanı, çıkardığı yasaya
kendi akrabası için “Hâzineden şu kadar maaş/gelir akrabama verilecek” diye
özel bir madde ekleyecek olursa, halk bunu kabul eder mi?
Sonuç itibariyle, ganimet ve fey’ konusunda Kur’an’da Muhammed’in
akrabalarına tanınan ayrıcalık, Kur’an
hakkında iyiliğe işaret bir hadise değildir.
Onun akrabalarıyla ilgili
cümleler, zaten net bir ifadeyle
Kur’an’da geçiyor; ancak, akrabadan kimlerin kastedildiği konusunda
ihtilaflar vardır.
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.116-117).
Ayrıca: Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137)
7. Allah’ın,
(fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine
kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere,
yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler
arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir).
Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin.
Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.
Not.1 İşte
Bedir savaşı sonrası çıkan ganimet/fey’ tartışmalarını (Enfâl 69, Enfâl 41, Haşr 6, Âl-i İmrân 161) önlemek için yukarıdaki tedbir ayeti
iniyor (Haşr 7).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.90-91).
Ayrıca: Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137)
Not.2 Enfal
41, Haşr 6-7:
a) Görüldüğü gibi “Tanrıya özel
olarak mal ayırma”
inancı Kur’an’da da işlenmiştir. Allah şöyle dursun; aynı ayrıcalık
Kur’an’da Muhammed ve akrabası için de geçerli. Tıpkı Sümerlerdeki Ensilerin tapınak malını kullandıkları gibi,
İslamiyet’te de savaşlarda elde edilen ganimetlerden Allah’a ayrılan payı
dağıtmakta Muhammed özgürdü. Kısacası asıl kaynak çok tanrılı
Sumer mitolojisidir.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.62).
b) Muhammed’den önce Araplar
herhangi bir kabileye veya topluluğa baskın düzenledikleri zaman kendi
liderleri, ele geçirilen talandan,
ganimetten (her ne varsa) 1/4’ünü
kendine alırdı. Muhammed’se bir
numara indirimle kendine bunların 1/5’ini aldı; garantiye alması için de bu konuda Kur’an’da yer ayırıp bunun tanrı buyruğu
olduğunu insanlara bildirdi.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.96-97).
Not.3 Nahl
90, Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab 26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:
a) Nahl 90: Bu ayette “Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya
yardım etmeği emreder...” diyor.
Adaletten söz etmek iş değil, önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl bir adalet olması gerektiğidir.
b) Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab
26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:
Kuran’a göre kâfirlerin/ inanmayanların hanımları,
kızları -ki tarih boyunca hiçbir zaman kadınlar savaşa neden olmamışlar,
onlar masum insanlardı- Müslümanlar tarafından savaşta ele geçirilirlerse, cariye olarak kullanılabilir, herhangi
bir mal gibi satılabilir de.
Muhammed’in “Beni Kureyza” harbinde
uyguladığı gibi. Kur’an’ın Ahzab 26-27. ayetleri bundan söz ediyor.
Ayrıca Ahzab 50, 52.
ayetlerine göre bu savaş esiri kadınlarını Muhammed de kullanabilirdi. Nitekim
onun hanımlarından Cüveyriye, Safiye ve Reyhane birer savaş nimeti olarak ele geçirilmişti.
Kuran’a göre savaşlarda müşriklerden ele geçirilen kadın ve kızların
statüsü bu iken; esir düşen erkeklerle
erkek çocuklar ise, istenirse köle
olarak kullanılabilir, herhangi bir
mal gibi satılabilir.
Yine Kuran’a göre savaşlarda
karşı taraftan (inanmayanlardan) ele geçirilen mal, Müslümanlar
için ganimet adı altında dağıtılır/
helaldir.
Bunlar dışında gayri Müslimlerden haraç, fidye, cizye almak da var. Bu konuda Kuran’da
ayetler bir hayli fazla (Enfal 41, 69, Tevbe 29, Haşr 6-7 gibi).
İşte Kuran’a göre böyle yapmak adalettir.
c) Gerek Sümer kanun yapımcıları
nezdinde, gerekse Kur’an’ın Allah’ı
katında insanlara ağır cezalar
uygulamak adalettir. İsa’dan 2 bin yıl önce Asurlulara ait ortaya çıkan
tabletlerde, Asur hukukunda erkekle
kadının aynı haklara sahip oldukları yazılıdır; hem Sümerlerde, hem de Asurlularda
evlilik zaten ancak senetle olabiliyordu. Ama aynı
Asurluların kanununda şu da var: “Kim
başkasına ait bir bayanı öperse onun alt dudağı balta ile kesilir.”
Özetle; Adaletten söz etmek iş değil,
önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl
bir adalet olması gerektiğidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.86-88).
Not.4 Haşr
6-7: Muhammed’in arkadaşları ganimet konusunda ayetlerle susturulmaya
çalışıldığı gibi, fey’
konusunda da aynı yöntem uygulanmıştır.
Örneğin; yukarıdaki 6 ve 7. ayetler bu tartışma esnasında inmeye başlıyor.
Bu ayetler, Muhammed “Beni Nadir”
Yahudilerini Medine’den kovup mallarına
el koyunca inmeye başlıyor. Çünkü o mallar yüzünden de onun arkadaşları
kendisiyle kavga etmişlerdi. Onun için 6.
ayette, “Siz bu savaşta at, deve
koşturmadınız; dolayısıyla, ben Allah olarak bu mallardan size vermem” ve 7. ayetin sonunda da tehditkâr bir biçimde, “Muhammed size ne verdiyse onu alın,
sizden neyi yasakladıysa ondan da uzak
durun ve Allah’tan korkun.
Çünkü onun azabı çok çetindir”
deniyor.
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.251-252).
Not.5 GANİMET AYETLERİ: Enfâl 1-2,
7, 41, 67-69, Âl-i İmrân 161, Haşr 6-7, Nisa 94, Fetih 15, 19-21:
Ganimetle ilgili bu ve
benzeri ayetlerden net olarak şu
sonuçlar ortaya çıkıyor:
İnanmayanların malına el koymayı meşru kılmak ve Müslümanların rahat
bir şekilde savaşa gitmelerini sağlamak
için uydurulan ayetler Allah’a mal
ediliyor ve bu konuda Allah
insanlara karşı kullanılıyor.
Yine Muhammed’in, gerek kendine, gerek aile efradına ve gerekse diğer yakın akrabasına ganimet ve fey’den pay alabilmesi için inen Kur’an ayetlerine
anlam vermek gerçekten çok zor.
Bu ganimet ve fey’ yüzünden Müslümanlar arasında çıkan kavgaları önlemek için,
gerek Haşr 6-7, gerekse Enfâl 1-2 ayetlerinin inmesi herhalde normal bir durum değildir.
Keza bu ganimetler bağlamında
bir kadife parçası yüzünden hırsızlıkla
suçlanan Muhammed’i kurtarmak
için inen Âl-i İmrân 161 ayeti dikkat
çekicidir.
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.252-253).
Not.6 Havazin Savaşı sonrası haksız ganimet paylaşımı
ve itirazlar, Hz. Ali’nin Yemenden ganimet olarak getirdiği bir miktar altının henüz Müslüman olmuş şahıslara dağıtılması
ve itirazlar, Hz. Osman’ın bile ganimet
nedeniyle Muhammed’le kavga etmesi, Hicri 7. yılda Hayber baskın yoluyla Yahudilerden alınınca, Muhammed’in kendi akrabasına çok farklı bir biçimde ayrıcalık tanıyıp,
sadece bu savaşta elde edilen ganimetten hangi akrabasına ne kadar verdiğine
dair bir liste...
...ve
diğer ayrıntılar için
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.246-259).
8. Bu mallar
özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve
peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir
muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.
9. Onlardan
(muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine
yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı
içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde
bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden,
hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var
olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. (pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor. (pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı
hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.
(pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.222-236).
10. Onlardan sonra
gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan
kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma!
Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”10
11. Kitap ehlinden o
inkâr eden kardeşlerine, “Yemin ederiz ki, siz (Medine’den) çıkarılırsanız,
muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye boyun
eğmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa, size mutlaka yardım ederiz” diyerek
münafıklık yapanlara bakmaz mısın? Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı
olduklarına şahitlik eder.
12. Andolsun, eğer
(kardeşleri Medine’den) çıkarılırsa, onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine
karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile andolsun
mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.
13. Onların
kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah’a karşı duydukları korkudan daha
baskındır. Bu, onların anlamaz bir toplum olmaları sebebiyledir.
14. Onlar müstahkem
kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu hâlde savaşmazlar.
Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki
kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk
olmalarındandır.
15. Onların durumu,
kendilerinden az öncekilerin (Mekkeli müşriklerin) durumu gibidir. Onlar
(Bedir’de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. Onlara (Ahirette de) elem dolu
bir azap vardır.
16. Münafıkların
durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et” der;
insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi
olan Allah’tan korkarım” der.
17. Nihayet ikisinin
de (azdıranın da azanın da) akıbeti, ebediyen ateşte kalmaları olmuştur. İşte
zalimlerin cezası budur.
18. Ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş
olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
19. Allah’ı unutan ve
bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi
olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.
20. Cehennemliklerle
cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
21. Eğer biz, bu
Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek
parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler
diye veriyoruz.
22. O, kendisinden
başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı5 da, görünen âlemi de
bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.6
23. O, kendisinden
başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her
türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip
koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve
büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.
24. O, yaratan,
yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve
yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Hz. Peygamber
Medine’ye hicret edince, Yahudiler’den Nadîroğulları ile tarafsız kalmaları
konusunda bir antlaşma yapmıştı. Bunlar, Bedir zaferinden sonra, Hz.Peygamber’i
kastederek “Bu zat, Tevrat’ta geleceği haber verilen peygamberdir” demelerine
rağmen Uhud savaşından sonra, yaptıkları antlaşmayı bozdular. Liderleri Ka’b
b.Eşref kırk atlı ile birlikte Mekke’ye giderek müslümanlara karşı Ebu Süfyan
ile ittifak yaptı. Durumu öğrenen Hz.Peygamber, Muhammed b.Mesleme’yi
görevlendirerek Ka’b’ı öldürttü. Bununla da kalmayıp Nadîroğullarının bulunduğu
bölgeyi kuşattı. Çıkıp başka yere gitmelerini istedi. Nadîroğullarının
münafıklardan bekledikleri yardım bir türlü gelmedi. Sonunda yaşadıkları yerden
ayrılıp gitmeye razı oldular. Bunun üzerine kuşatma kaldırıldı. Ayrılırken
geride bıraktıkları eşyaları imha ettiler, evlerini de yıktılar. Âyette bu
olaya değinilmektedir.
2. Nadîroğulları
kuşatma altına alınınca, bazı müslümanlar kuşatma gereği onlara ait hurma
ağaçlarını kesmişlerdi. Ağaçları kesilen Yahudiler Hz. Peygamber’e “Ey
Muhammed! Hani sen yeryüzünde fesat çıkarmamayı emrediyordun. Şimdi bu fesat
ne?” diye sormuşlardı. Âyet yapılan işlerin, aslında Allah’ın izniyle
gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Bilindiği gibi bu tür askerî gereklilikler
dışında düşmana ait ağaçların ve ürünlerin tahrip edilmesi, Hz. Peygamber
tarafından yasaklanmıştır.
3. Savaşmaksızın elde
edilen ganimetler müslümanlar arasında paylaştırılmayıp “fey’” adı altında
“Beytülmal”e kalır. İşte âyet, Nadîroğulları’nın sürülmesi sırasında müslümanlar
fiilen savaşmadıkları için onların ganimetten paylarının olmadığına işaret
etmektedir. Nitekim bir sonraki âyette de bu tür ganimetlerin Allah ve Resûlüne
yani “Beytülmal”e ait olduğu ifade edilerek bu hüküm açıkça ortaya konmaktadır.
4. Muhacirlerin ve
ensarın arkasından gelenler, kıyamete kadar gelip geçmekte olan mü’minlerdir.
Âyette, Ashab-ı kiramı hayırla yâd etmenin, onlara dil uzatmamanın ve kin
beslememenin gerektiğine işaret edilmektedir.
5. “Gayb”ın anlamı için
Bakara sûresi, âyet: 3 ve ilgili dipnota bakınız.
6. “Rahmân” ve “Rahîm”
sıfatlarının anlamı için Fâtiha sûresi, âyet: 2 ve ilgili dipnota bakınız.
CUM'A | CUMA
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |