ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            95- SÜRGÜN (TOPLUCA SÜRMEK) | HAŞR (Kitap Sırası-59)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Medine döneminde inmiştir. 24 âyettir. Sûre, adını ikinci ayette geçen “el-Haşr” kelimesinden almıştır. Haşr, toplamak demektir. Sûrede başlıca, Medine’de yaşamakta olan ve Hz.Peygamberle yaptıkları antlaşmaya ihanet ederek İslâm toplumunu ortadan kaldırmak üzere Mekkeli müşriklerle ittifak yapan Nadîroğulları’nın Medine’den topluca sürülmesi hadisesi ile Yahudilerle antlaşma yapan münafıklar konu edilmektedir.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1.         Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Not.1         Bu ayet harfi harfine Kuran’da üç ayrı yerde vardır (Haşr 1, Saf 1, Hadid 1). Bu ayet için Cebrail üç sefer inmiştir! bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.137)

2.         O, kitap ehlinden inkâr edenleri ilk toplu sürgünde yurtlarından çıkarandır. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın emri onlara ummadıkları yerden geldi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri, ibret alın.1

3.         Eğer Allah, onlar hakkında sürülmeye hükmetmemiş olsaydı, muhakkak kendilerine dünyada azap edecekti. Ahirette ise, onlar için cehennem azabı vardır.

4.         Bu, onların Allah’a ve Resûlüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Kim Allah’a karşı gelirse bilsin ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.

5.         (Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir.2

Not.1         Haşr 2-5: BENİ NADİR OLAYI: Medine döneminin 4. yılında Muhammed, Beni Nadir Yahudilerini 15 gün muhasara altına alıyor ve en son onların malını alıp kendilerini Medine’den çıkartıyor. Onların menkul olan mallarını tamamen, gayrimenkullerini de kısmen kullanıyorlar; kısmen de -özellikle, “Büveyre” adlı hurmalık ormanları- yakıyorlar. Müslümanlar burada da ga­lip gelince, -olayın bitiminden epey sonra- tekrar birçok ayet in­meye başlıyor. Muhammed ve Müslümanlar, onlardan geride kalan mal üzerine anlaşamıyorlar. Onların susturulması ve bu kargaşanın önlenmesi için aynı bölüm-sure içinde (az ön­ceki ayetlerden hemen sonra) aşağıdaki iki ayet (Haşr 7-8) iniyor.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.116-117).

Not.2         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetin Arapçasında geçen;

                   LİNEkelimesi Arapça değildir. İbranice’dir, “hurma ağacı” anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.274).

6.         Onların mallarından Allah’ın, savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar için siz, at ya da deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini, dilediği kimselerin üzerine salıp onlara üstün kılar. Allah’ın her şeye hakkıyla gücü yeter.3

Not.1         Enfâl 41, 69, Haşr 6: Bu ayetlere bakıldığında net bir biçimde görülüyor ki, ganimet dağıtımında tar­tışmalar çıkmış, hatta Muhammed ganimetler konusunda hırsızlıkla bile suçlanmıştır; bunu Kur’an da yazıyor (Âl-i İmrân 161 “Bir peygambere, emanete -burada emanetten kastedilen ganimetlerdir- hıyanet yaraşmaz”). Bu ganimet/fey’ tartışmalarını önlemek için bir de tedbir ayeti iniyor (Haşr 7). İşte Kur’an, el âlemin kazandığı malı bu şekilde Muhammed ve yandaşlarına helal kılıyor.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.90-91).

Ayrıca:      Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137).

Not.2         Haşr 7-8: İlginçtir ki, bir sürgün (BENİ NADİR) olayında bu kadar ayet inmiştir. Halbuki, Hicaz bölgesi gibi ağaçtan mahrum olan bir yerde, bin bir zorlukla yetiştirilen ağaçların kesimine Allah’ın müsaade vemesi çok garip bir şey! Daha vahimi, Haşr 3 ayetinde, “Eğer Allah onlara sürgün hükmetmeseydi-yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada başka şekilde-daha ağır bir cezayla cezalandıracaktı” biçiminde kullanılan ifadedir. Burada Allah onlara uyguladığı sürgün cezasını az bile buluyor. Bir diğer husus, hem Haşr 7, hem de Enfâl 41 ayetlerinde ve birçok hadiste Muhammed’in yakınlarına tanınan ayrıcalıktır: Fey’ olsun, ganimet olsun Muhammed’in ak­rabaları genel olarak fakirler arasında ele alınmamış, bunlara ön­celik ve özellik tanınmıştır. Bugün yeryüzünde herhangi bir dev­let başkanı, çıkardığı yasaya kendi akrabası için “Hâzineden şu kadar maaş/gelir akrabama verilecek” diye özel bir madde ekle­yecek olursa, halk bunu kabul eder mi?

                   Sonuç itibariyle, ganimet ve fey’ konusunda Kur’an’da Mu­hammed’in akrabalarına tanınan ayrıcalık, Kur’an hakkında iyi­liğe işaret bir hadise değildir.

                   Onun akrabalarıyla ilgili cümleler, zaten net bir ifadeyle Kur’an’da geçiyor; ancak, akrabadan kim­lerin kastedildiği konusunda ihtilaflar vardır.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.116-117).

Ayrıca:      Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137)

7.         Allah’ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.

Not.1         İşte Bedir savaşı sonrası çıkan ganimet/fey’ tartışmalarını (Enfâl 69, Enfâl 41, Haşr 6, Âl-i İmrân 161) önlemek için yukarıdaki tedbir ayeti iniyor (Haşr 7).

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.90-91).

Ayrıca:      Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137)

Not.2         Enfal 41, Haşr 6-7:

a)               Görüldüğü  gibi “Tanrıya özel olarak mal ayırma” inancı Kur’an’da da işlenmiştir. Allah şöyle dursun; aynı ayrıcalık Kur’an’da Muhammed ve akrabası için de geçerli. Tıpkı Sümerlerdeki Ensilerin tapınak malını kullandıkları gibi, İslamiyet’te de savaşlarda elde edilen ganimetlerden Allah’a ayrılan payı dağıtmakta Muhammed özgürdü. Kısacası asıl kaynak çok tanrılı Sumer mitolojisidir.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.62).

b)               Muhammed’den önce Araplar herhangi bir kabileye veya topluluğa baskın düzenledikleri zaman kendi liderleri, ele geçirilen talandan, ganimetten (her ne varsa) 1/4’ünü kendine alırdı. Muhammed’se bir numara indirimle kendine bunların 1/5’ini aldı; garantiye alması için de bu konuda Kur’an’da yer ayırıp bunun tanrı buyruğu olduğunu insanlara bildirdi.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.96-97).

Not.3         Nahl 90, Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab 26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:

a)               Nahl 90: Bu ayette “Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeği emreder...” diyor. Adaletten söz etmek iş değil, önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl bir adalet olması gerektiğidir.

b)               Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab 26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:

                   Kuran’a göre kâfirlerin/ inanmayanların hanımları, kızları -ki tarih boyunca hiçbir zaman kadınlar savaşa neden olmamışlar, onlar masum insanlardı- Müslümanlar tarafından savaşta ele geçirilirlerse, cariye olarak kullanılabilir, herhangi bir mal gibi satılabilir de. Muhammed’in “Beni Kureyza” harbinde uyguladığı gibi. Kur’an’ın Ahzab 26-27. ayetleri bundan söz ediyor.

                   Ayrıca Ahzab 50, 52. ayetlerine göre bu savaş esiri kadınlarını Muhammed de kullanabilirdi. Nitekim onun hanımlarından Cüveyriye, Safiye ve Reyhane birer savaş nimeti olarak ele geçirilmişti. Kuran’a göre savaşlarda müşriklerden ele geçirilen kadın ve kızların  statüsü bu iken; esir düşen erkeklerle erkek çocuklar ise, istenirse köle olarak kullanılabilir, herhangi bir mal gibi satılabilir.

                   Yine Kuran’a göre savaşlarda karşı taraftan (inanmayanlardanele geçirilen mal, Müslümanlar için ganimet adı altında dağıtılır/ helaldir.

                   Bunlar dışında gayri Müslimlerden haraç, fidye, cizye almak da var. Bu konuda Kuran’da ayetler bir hayli fazla (Enfal 41, 69, Tevbe 29, Haşr 6-7 gibi).

                   İşte Kuran’a göre böyle yapmak adalettir.

c)               Gerek Sümer kanun yapımcıları nezdinde, gerekse Kur’an’ın Allah’ı katında insanlara ağır cezalar uygulamak adalettir. İsa’dan 2 bin yıl önce Asurlulara ait ortaya çıkan tabletlerde, Asur hukukunda erkekle kadının aynı haklara sahip oldukları yazılıdır; hem Sümerlerde, hem de Asurlularda evlilik zaten ancak senetle olabiliyordu. Ama aynı Asurluların kanununda şu da var: “Kim başkasına ait bir bayanı öperse onun alt dudağı balta ile kesilir.

Özetle;      Adaletten söz etmek iş değil, önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl bir adalet olması gerektiğidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.86-88).

Not.4         Haşr 6-7: Muhammed’in arkadaşları ganimet konusunda ayetlerle susturulma­ya çalışıldığı gibi, fey’ konusunda da aynı yöntem uygulanmıştır.

                   Örneğin; yukarıdaki 6 ve 7. ayetler bu tartışma esnasında inmeye başlıyor. Bu ayetler, Muhammed “Beni Nadir” Yahudilerini Medine’den kovup mallarına el koyunca inmeye başlıyor. Çünkü o mallar yüzünden de onun arkadaşları kendisiyle kavga etmişlerdi. Onun için 6. ayette, “Siz bu savaşta at, deve koşturmadınız; dola­yısıyla, ben Allah olarak bu mallardan size vermem” ve 7. ayetin sonunda da tehditkâr bir biçimde, “Muhammed size ne verdiyse onu alın, sizden neyi yasakladıysa ondan da uzak durun ve Al­lah’tan korkun. Çünkü onun azabı çok çetindir” deniyor.

                   bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.251-252).

Not.5         GANİMET AYETLERİ: Enfâl 1-2, 7, 41, 67-69, Âl-i İmrân 161, Haşr 6-7, Nisa 94, Fetih 15, 19-21:

                   Ganimetle ilgili bu ve benzeri ayetlerden net olarak şu sonuçlar ortaya çıkıyor:

                   İnanmayanların malına el koymayı meşru kılmak ve Müs­lümanların rahat bir şekilde savaşa gitmelerini sağlamak için uydurulan ayetler Allah’a mal ediliyor ve bu konuda Allah insanlara karşı kullanılıyor.

                   Yine Muhammed’in, gerek kendine, gerek aile efradına ve gerekse diğer yakın akrabasına ganimet ve fey’den pay alabilmesi için inen Kur’an ayetlerine anlam vermek gerçekten çok zor.

                   Bu ganimet ve fey’ yüzünden Müslümanlar arasında çıkan kavgaları önlemek için, gerek Haşr 6-7, gerekse Enfâl 1-2 ayetlerinin inmesi herhalde normal bir du­rum değildir.

                   Keza bu ganimetler bağlamında bir kadife parçası yüzün­den hırsızlıkla suçlanan Muhammed’i kurtarmak için inen Âl-i İmrân 161 ayeti dikkat çekicidir.

                   bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.252-253).

Not.6         Havazin Savaşı sonrası haksız ganimet paylaşımı ve itirazlar, Hz. Ali’nin Yemenden ganimet olarak getirdiği bir miktar altının henüz Müslüman olmuş şahıslara dağıtılması ve itirazlar, Hz. Osman’ın bile ganimet nedeniyle Muhammed’le kavga etmesi, Hicri 7. yılda Hayber baskın yoluyla Yahudilerden alınınca, Muhammed’in kendi ak­rabasına çok farklı bir biçimde ayrıcalık tanıyıp, sadece bu savaşta elde edilen ganimetten hangi akrabasına ne kadar verdiğine dair bir liste...

                   ...ve diğer ayrıntılar için bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.246-259).

8.         Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.

9.         Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Not.1         KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:

a)               İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’ 36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm 28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:

                   Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir, Allah’ın takdiridir.

                   Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle be­yan ediliyor.              (pdf-s.222-226).

 

b)               Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’ 39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç vermeyi*, çalışmayı övüyor. (*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)

                   Allah, “Ey insanlar! Çalışın, kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşa­yın...” dese bile, bunun bir anlamı olamaz. Çünkü insanın çalı­şabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.                                                                                 (pdf-s.233-234).

 

c)               Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumlulu­ğunu kendi üzerine aldığı halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili bir ifadeyle çalışmayı övüyor.             (pdf-s.233-234).

 

d)               Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana ait­tir, ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak yarattım” (Zuhruf 32) demesi, hem sık sık “benim adıma, benim namı hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun yerini doldururum” şeklinde beyanat­ta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Al­lah’ın eli bağlıdır (Allah cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).

                   İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak, “Vay eli­niz bağlanası, vay lanet olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Ya­hudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul edilip edilmediği de ortada.                                                                                                            (pdf-s.233-234).

 

e)               Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine tes­pih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.                                        (pdf-s.235).

 

f)                Kur’an, insanlara sadaka vermeyi önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce (m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık avlanmayı öğret; böylece sen de kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şek­linde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.                                                                                          (pdf-s.236).

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.222-236).

10.       Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”10

11.       Kitap ehlinden o inkâr eden kardeşlerine, “Yemin ederiz ki, siz (Medine’den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye boyun eğmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa, size mutlaka yardım ederiz” diyerek münafıklık yapanlara bakmaz mısın? Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.

12.       Andolsun, eğer (kardeşleri Medine’den) çıkarılırsa, onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile andolsun mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.

13.       Onların kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah’a karşı duydukları korkudan daha baskındır. Bu, onların anlamaz bir toplum olmaları sebebiyledir.

14.       Onlar müstahkem kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu hâlde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk olmalarındandır.

15.       Onların durumu, kendilerinden az öncekilerin (Mekkeli müşriklerin) durumu gibidir. Onlar (Bedir’de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. Onlara (Ahirette de) elem dolu bir azap vardır.

16.       Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et” der; insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der.

17.       Nihayet ikisinin de (azdıranın da azanın da) akıbeti, ebediyen ateşte kalmaları olmuştur. İşte zalimlerin cezası budur.

18.       Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

19.       Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.

20.       Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

21.       Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.

22.       O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı5 da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.6

23.       O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.

24.       O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     Hz. Peygamber Medine’ye hicret edince, Yahudiler’den Nadîroğulları ile tarafsız kalmaları konusunda bir antlaşma yapmıştı. Bunlar, Bedir zaferinden sonra, Hz.Peygamber’i kastederek “Bu zat, Tevrat’ta geleceği haber verilen peygamberdir” demelerine rağmen Uhud savaşından sonra, yaptıkları antlaşmayı bozdular. Liderleri Ka’b b.Eşref kırk atlı ile birlikte Mekke’ye giderek müslümanlara karşı Ebu Süfyan ile ittifak yaptı. Durumu öğrenen Hz.Peygamber, Muhammed b.Mesleme’yi görevlendirerek Ka’b’ı öldürttü. Bununla da kalmayıp Nadîroğullarının bulunduğu bölgeyi kuşattı. Çıkıp başka yere gitmelerini istedi. Nadîroğullarının münafıklardan bekledikleri yardım bir türlü gelmedi. Sonunda yaşadıkları yerden ayrılıp gitmeye razı oldular. Bunun üzerine kuşatma kaldırıldı. Ayrılırken geride bıraktıkları eşyaları imha ettiler, evlerini de yıktılar. Âyette bu olaya değinilmektedir.

2.     Nadîroğulları kuşatma altına alınınca, bazı müslümanlar kuşatma gereği onlara ait hurma ağaçlarını kesmişlerdi. Ağaçları kesilen Yahudiler Hz. Peygamber’e “Ey Muhammed! Hani sen yeryüzünde fesat çıkarmamayı emrediyordun. Şimdi bu fesat ne?” diye sormuşlardı. Âyet yapılan işlerin, aslında Allah’ın izniyle gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Bilindiği gibi bu tür askerî gereklilikler dışında düşmana ait ağaçların ve ürünlerin tahrip edilmesi, Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır.

3.     Savaşmaksızın elde edilen ganimetler müslümanlar arasında paylaştırılmayıp “fey’” adı altında “Beytülmal”e kalır. İşte âyet, Nadîroğulları’nın sürülmesi sırasında müslümanlar fiilen savaşmadıkları için onların ganimetten paylarının olmadığına işaret etmektedir. Nitekim bir sonraki âyette de bu tür ganimetlerin Allah ve Resûlüne yani “Beytülmal”e ait olduğu ifade edilerek bu hüküm açıkça ortaya konmaktadır.

4.     Muhacirlerin ve ensarın arkasından gelenler, kıyamete kadar gelip geçmekte olan mü’minlerdir. Âyette, Ashab-ı kiramı hayırla yâd etmenin, onlara dil uzatmamanın ve kin beslememenin gerektiğine işaret edilmektedir.

5.     “Gayb”ın anlamı için Bakara sûresi, âyet: 3 ve ilgili dipnota bakınız.

6.     “Rahmân” ve “Rahîm” sıfatlarının anlamı için Fâtiha sûresi, âyet: 2 ve ilgili dipnota bakınız.



Sonraki sure
CUM'A | CUMA




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting