89- MERHAMET EDEN | RAHMÂN (Kitap
Sırası-55)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1-2. Rahmân, Kur’an’ı
öğretti.
3. İnsanı yarattı.
4. Ona beyanı
(düşünüp ifade etmeyi) öğretti.
5. Güneş ve ay bir
hesaba göre hareket etmektedir.
6. Otlar ve ağaçlar
(Allah’a) boyun eğerler.
7. Göğü yükseltti
ve ölçüyü koydu.
8. Ölçüde haddi
aşmayın.
9. Tartıyı adaletle
yapın, teraziyi eksik tutmayın.
10. Allah, yeri
yaratıklar için var etti.
11. Orada meyve(ler)
ve salkımlı hurma ağaçları vardır.
Not.1 Tur dağı ayetleri: Abese 29, Kaf 10, Kamer 20, Yasin 34,
Meryem 23, 25, Taha 71, Şuara 148, İsra 91, En’am 99, 141, Kehf 32, Nahl 11-67,
Mü’minun 19, Tur 1, Hakka 7, Rad 4, Rahman 11, 68, Bakara 266.
Zeytin ismi geçen ayetler: Abese 29, Tin 1, En’am 99-141,
Nahl 11, Nur 35
a) Hz. Musa’nın zaman zaman Tur dağına/Tur-i Sina’ya çıkıp Allah’la
konuşması, Kuran’da sıkça kullanılan konular arasındadır (yukarıdaki
ayetler).
b) Yine Hz. İsa’nın sıkça “Yeruşalime’ye yakın zeytinlik dağına çıkıp oradaki mabette halka, arkadaşlarına bilgi
verdiği” İncil’de anlatılmaktadır
(Matta 21/1, Markos incili, 13/3-28, 11/27, 14/26).
c) Bu arada incir ağacının da hikâyesi hem Tevrat’ta
(Tekvin, 3/7), hem İncil’de
(Markos, 13/28), hem de Kuran’da
(Araf, 22.ayet) anlatılmaktadır.
d) İşte Muhammed, incir-zeytin ve
Tur dağıyla ilgili eski mitolojik
inançları kendi Kuran’ında işlemiştir/ tabir caizse
onlara Kuran’da kadro açmıştır. Hatta
bir sureye “İncir” (Tin) birine de “Tur” ismi takmıştır. Sadece isim
takmakla kalmamış; aynı zamanda tanrı
bunlara daha da önem vererek bunların başına yemin de etmiştir kendi
Kuran’ında. İncir suresinin hemen ilk başında “And olsun incire, zeytine, Tur’i Sina’ya ve bu güvenli şehre
(Kâbe’ye)” diye yemin ediyor.
e) Muhammed incir olsun, zeytin olsun, tur dağı olsun bunları topluma karşı bir etki aracı,
söylediklerine inandırıcılık kazandırmak
amacıyla kullanmıştır. Bunun başka izah tarzı zaten olamaz.
f) İnsanlar yanımda muhteremdir; ancak bir sistem yanlışsa onu
söylemek, eleştirmek bir insanlık görevidir. Ben hiç kimsenin
ezilmesini istemiyorum. Bu arada en çok
ezilenin de, dinlerden medet bekleyen kişiler oldukları bir gerçektir.
Dolayısıyla, benim bu doğruları
söylemekle en fazla Müslümanlara
faydalı olacağım da bilinmeli.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.149-150)
12. Yapraklı taneler,
hoş kokulu bitkiler vardır.
13. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
Not.1 Bu
ayet 78 ayetlik Rahman suresinin 31 yerinde bağımsız birer ayet olarak
geçiyor (2-3 cümlede bir tekrarlanıyor). Aslında Muhammed Kuran’ını hazırlarken
bunları türkülerdeki nakaratlar gibi
kullanmış; yoksa bu kadar tekrara bir anlam vermek güç. Buna benzer
ayetler Kur’an’da gerçekten fazla. Hele tanrının çok güçlü olduğunu ifade eden
kelimelerin (sıfatların) tekrarı aşırı derecede fazladır. Tanrının çok güçlü olduğunu ifade eden sıfatların
Kuran’ın hemen hemen her ayetinin
sonunda sık sık kullanılmasına bakılınca, sanki tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya
çıkıyor. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden
İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.138-139)
14. Allah, insanı
pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı.
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri
6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi
içinde net çelişkileri mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır. bkz.
Arif Tekin, age, (pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
15. “Cin”i de yalın
bir ateşten yarattı.
Not.1 Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra
88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12 Ahkaf 29-32,
Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.
a) Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz
ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.
b) Bir yerde cinlerin Allah’ın
izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).
c) Bir ayette cin ve insanların
yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).
d) Rahman 14-15 ve Hicr
26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş
korundan/ özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman 33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve
göklerin dışına çıkın bakalım” diyor.
e) Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu
Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor:
“Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir
ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini
haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek hem
cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.
f) “Andolsun ki biz -Allah olarak-
çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi
çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin
devamında, “Bu cin ve insanların
çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.
g) Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan
cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani
insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu
bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini
sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.
h) Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere
çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona
göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı
tedbir alıyorlardı ve yine mademki
Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu
durumda dünyadaki insanların daha rahat
etmeleri gerekirken -zira artık şeytanların ellerinde haber alma
hakkı, istihbari bilgiler edinme imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk
etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her
gün artarak devam ediyor!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).
16. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
17. O, iki doğunun ve
iki batının Rabbidir.1
18. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
19. (Suları acı ve
tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar.2
20. (Fakat)
aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.
21. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
22. O denizlerin her
ikisinden de inci ve mercan çıkar.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerde (Rahman 22, 58) geçen;
“MERCAN”
kelimesi Arapça değildir.
Farsça’dır (özellikle “cennet,
cehennem” gibi “öte dünya” ile
ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.282).
23. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
24. Denizde akıp
giden dağlar gibi yüksek gemiler de O’nundur.
25. O hâlde, Rabbinizin
hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
26. Yer üzerinde
bulunan her canlı yok olacaktır.
27. Ancak azamet ve
ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.
28. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
29. Göklerde ve yerde
bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır.
30. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
31. Yakında sizi de
hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar!
32. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
33. Ey cin ve insan
toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz
yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.
Not.1 Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra
88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12 Ahkaf 29-32,
Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.
a) Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz
ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.
b) Bir yerde cinlerin Allah’ın
izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).
c) Bir ayette cin ve insanların
yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).
d) Rahman 14-15 ve Hicr
26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş korundan/
özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman
33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve göklerin dışına
çıkın bakalım” diyor.
e) Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu
Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor:
“Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir
ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini
haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek hem
cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.
f) “Andolsun ki biz -Allah olarak-
çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi
çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin
devamında, “Bu cin ve insanların
çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.
g) Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan
cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani
insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu
bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini
sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.
h) Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere
çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona
göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı
tedbir alıyorlardı ve yine mademki
Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu durumda dünyadaki
insanların daha rahat etmeleri gerekirken
-zira artık şeytanların ellerinde haber alma hakkı, istihbari bilgiler edinme
imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her
gün artarak devam ediyor!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).
34. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
35. Üstünüze ateşten
yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilir de kendinizi koruyamazsınız.
36. O hâlde, Rabbinizin
hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
37. Gök yarılıp da,
yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?)
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“VERDETEN” kelimesi
Arapça değildir.
“Kırmızı gül ya da gül rengi”
anlamına gelir. Hangi dilden geldiği
bilinmiyor (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır.
Çünkü kaynak o dilde
anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.299).
38. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
39. İşte o gün ne
insana, ne cine günahı sorulmayacak.3
Not.1 KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH:
a) Mürselat 35-36, Yasin 65,
Kasas 78, Rahman 39: Bu ayetlerde
kıyamet günü ne insandan, ne de cinden günahı
sorulmayacak. O gün suçluların
ağızları mühürlenecek; ancak elleri
konuşacak, ayakları da şahitlik edecek! Yani suçları kesinleşmiş olanlara
günahları konusunda soru sorulmayacak (çünkü Allah hepsini bilir) deniliyor. “Bu, onların konuşamayacakları gündür. Özür dilemek için onlara
izin de verilmeyecek” deniliyor Kur’an’da.
Bir de bunun tam tersi var. Mesela;
b) Kaf 28, Hicr 92-93, Saffat
27-29, Zumer 31: (Ey Muhammed!) Rabbine and olsun ki, onların hepsinden, yaptıklarını mutlaka soracağız.
Şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin
huzurunda yargılanacaksınız. Allah o gün şöyle diyecek: “Benim huzurumda
çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size daha önceden yaptım.” Suçlular
birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: “Siz bize sağdan
gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” Diğerleri de onlara şöyle karşılık
verirler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz” anlamında farklı içerik belirten ayetler var.
Sonuç: Peki, o zaman soru-cevap şeklinde bir
yargılama var mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok; artık
kendisi bildiği için istediğini cennete, istediğini de cehenneme mi atacak?
O
gün insanlar konuşacak mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok mu?
Bu bilinmiyor...
Kur’an’daki
bilgi bir şekilde birbirine zıt.
Not.2 İşte
Kur’an’da böylesine zıt olan ayetler hakkında İslam âlimleri nasih ve mensuh kuralını devreye
koymuşlar.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.233-234).
ayrıca: KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala
6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:
(BU
KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
40. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
41. Suçlular
simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.
42. O hâlde, Rabbinizin
hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
43. İşte bu
suçluların yalanladıkları cehennemdir.
44. Onlar, cehennem
ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“AN”
kelimesi Arapça değildir.
Berberice/Kıptice’dir, “Çok sıcak” anlamına gelir. Ayette de “kaynar su” olarak
kullanılmıştır (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka
dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o
dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.291).
45. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
46. Rabbinin
huzurunda (hesap vermek üzere) duracağından korkan kimseye iki cennet vardır.
47. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
48. İki cennet de
(ağaçlar, meyveler, rengârenk bitkiler gibi) çeşit çeşit güzelliklerle
bezenmiştir.
49. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
50. İçlerinde akan
iki pınar vardır.
51. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
52. İkisinde de her
meyveden çift çift vardır.
53. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
54. Onlar astarları
kalın ipekten olan döşeklere yaslanırlar. Bu iki cennetin meyveleri
(zahmetsizce alınacak kadar) yakındır.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Duhan 53, Kehf 31, Rahman 54, İnsan 21) Arapçasında geçen;
“İSTEBRAK” kelimesi
Arapça değildir.
Farsça’dır, Pehlevi dilinde “kalın
halı” anlamına gelir.
ayrıca; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“BETAİN”
kelimesi Arapça değildir.
Berberice/Kıptice’dir, “bir şeyin dış kısmı”
anlamına gelir. Ayette de yatakların “astarları” olarak kullanılmıştır (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen özellikle “cennet,
cehennem” gibi “öte dünya” ile
ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.278-279, 292).
55. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
56. Oralarda
bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş dilberler vardır. Onlara eşlerinden önce
ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
57. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
58. Onlar sanki yakut
ve mercandır.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayette geçen;
“YAKUT” kelimesi
Arapça değildir.
Farsça’dır, “bir kıymetli
cevherin” adıdır.
ayrıca; bu
ayetlerde (Rahman 22, 58) geçen;
“MERCAN”
kelimesi Arapça değildir.
Farsça’dır (özellikle “cennet,
cehennem” gibi “öte dünya” ile
ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.281-282).
59. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
60. İyiliğin
karşılığı, yalnız iyiliktir.
61. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
62. Bu iki cennetten
başka iki cennet daha vardır.
63. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
64. O iki cennet koyu
yeşil renktedir.
65. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
66. İçlerinde
kaynayan iki pınar vardır.
67. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
68. İçlerinde her
türlü meyve, hurma ve nar vardır.
Not.1 Rahman
68, Muhammed 15: Bu ayetlerde Cennette hem hurma, hem
de bal ırmağı bulunduğunu yazıyor.
Bu inanç da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Yine tabletlerdeki bilgilerden hareketle
onların Dilmun denilen cennetlerinde ilk etapta suyun bulunmamış olması; daha
sonra Güneş tanrısı Utu/Şamas tarafından var edilmesi ve bunun sonucu olarak da
her tarafın bağ-bahçe, yeşillik olması gibi ortak bilgiler söz konusu. Ayrıca
bu cennette bal ile hurma ağacının
bulunması, Enki ve Ninhursag arasında yaşanan bu olaydan dolayı artık kadın doğumlarının o tarihten bu yana
sancılı geçeceği gibi hem Tevrat,
hem de İslam’da varolan bilgilerin kökenine gönderme yapacak açık kanıtlardır.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.54).
Not.2 Tur dağı ayetleri: Abese 29, Kaf 10, Kamer 20, Yasin 34,
Meryem 23, 25, Taha 71, Şuara 148, İsra 91, En’am 99, 141, Kehf 32, Nahl 11-67,
Mü’minun 19, Tur 1, Hakka 7, Rad 4, Rahman 11, 68, Bakara 266.
Zeytin ismi geçen ayetler: Abese 29, Tin 1, En’am 99-141,
Nahl 11, Nur 35
a) Hz. Musa’nın zaman zaman Tur dağına/Tur-i Sina’ya çıkıp Allah’la
konuşması, Kuran’da sıkça kullanılan konular arasındadır (yukarıdaki
ayetler).
b) Yine Hz. İsa’nın sıkça “Yeruşalime’ye yakın zeytinlik dağına çıkıp oradaki mabette halka, arkadaşlarına bilgi
verdiği” İncil’de anlatılmaktadır
(Matta 21/1, Markos incili, 13/3-28, 11/27, 14/26).
c) Bu arada incir ağacının da hikâyesi hem Tevrat’ta
(Tekvin, 3/7), hem İncil’de
(Markos, 13/28), hem de Kuran’da
(Araf, 22.ayet) anlatılmaktadır.
d) İşte Muhammed, incir-zeytin ve
Tur dağıyla ilgili eski mitolojik
inançları kendi Kuran’ında işlemiştir/ tabir caizse
onlara Kuran’da kadro açmıştır. Hatta
bir sureye “İncir” (Tin) birine de “Tur” ismi takmıştır. Sadece isim
takmakla kalmamış; aynı zamanda tanrı
bunlara daha da önem vererek bunların başına yemin de etmiştir kendi
Kuran’ında. İncir suresinin hemen ilk başında “And olsun incire, zeytine, Tur’i Sina’ya ve bu güvenli şehre
(Kâbe’ye)” diye yemin ediyor.
e) Muhammed incir olsun, zeytin olsun, tur dağı olsun bunları topluma karşı bir etki aracı,
söylediklerine inandırıcılık kazandırmak
amacıyla kullanmıştır. Bunun başka izah tarzı zaten olamaz.
f) İnsanlar yanımda muhteremdir; ancak bir sistem yanlışsa onu
söylemek, eleştirmek bir insanlık görevidir. Ben hiç kimsenin
ezilmesini istemiyorum. Bu arada en çok
ezilenin de, dinlerden medet bekleyen kişiler oldukları bir gerçektir.
Dolayısıyla, benim bu doğruları söylemekle
en fazla Müslümanlara faydalı
olacağım da bilinmeli.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.149-150)
69. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
70. Onlarda huyları
güzel, yüzleri güzel dilberler vardır.
71. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
72. Onlar, çadırlara
kapanmış hurilerdir.
73. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
74. Onlara,
eşlerinden önce ne bir insan ne bir cin dokunmuştur.
75. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
76. Onlar yeşil
yastıklara ve güzel yaygılara yaslanırlar, (nimetlenirler).
77. O hâlde,
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
78. Azamet ve ikram
sahibi Rabbinin adı yücedir.
Bu MEKKE DÖNEMİ'nin son ayetidir.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Güneş dünyanın
herhangi bir noktasında batarken aynı zamanda oranın mukabili olan yerde de
doğmaktadır. Diğer bir bakış açısıyla, güneş bir yerde doğarken aynı anda, bir
başka yerde batmaktadır. Buna göre itibarî olarak güneşin bir tam gün içinde
iki doğuşu ve iki batışı bulunmaktadır. Mevsimlere göre güneşin ufukta doğup
battığı farklı noktalar dikkate alınacak olursa, buna göre birçok “Doğu” ve
birçok “Batı” dan söz edilebilir. (Bakınız: Sâffât sûresi, âyet, 5 ve dipnotu.)
2. Benzer ifadeler için
bakınız: Furkân sûresi, âyet, 53.
3. Çünkü her şey kayıt
altına alınmıştır.
Not.13 MEKKE DÖNEMİ AYETLERİ
a) Mekke döneminde genel olarak Tevrat’tan aktarma hikâyeler ve Zerdüşt dininin ahiret inançları
işlenmektedir. Kur’an’ın %70’ini bu konular oluşturur.
b) Hz. Muhammed henüz çok evliliğe
geçmediği için kadınlar aleyhine
ayetler yer almamaktadır.
c) Hz. Muhammed henüz çok evliliğe
geçmediği için ve henüz siyasi olarak güçsüz olduğundan günlük hayatla ilgili kuralları içeren ayetler yer almamaktadır.
c) Hz. Muhammed henüz siyasi olarak
güçsüz olduğundan inanç özgürlüğüne
işaret eden ayetler yer almaktadır.
d) Hz. Muhammed henüz siyasi olarak
güçsüz olduğundan ve Yahudilerle savaşlar başlamadığından savaş (cihad), ganimet, fidye, cizye ve
benzeri ayetler yer almamaktadır.
HİCRET DÖNEMİ NOTLARINI OKUYALIM
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |