84- KUREYŞ KABİLESİ RÛMLAR | RÛM (Kitap
Sırası-30)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Elif Lâm Mîm.1
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2-5. Rumlar, yakın bir
yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde
galip geleceklerdir. Önce de, sonra da emir Allah’ındır. O gün Allah’ın
(Rumlara) zafer vermesiyle mü’minler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım
eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.2
6. Allah, (onlara
zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah, vaadinden dönmez. Fakat
insanların çoğu bilmezler.
7. Onlar dünya
hayatının ancak dış yönünü bilirler. Ahiret konusunda ise tamamen
gaflettedirler.
8. Onlar, kendi
nefisleri(nin yaratılış incelikleri) hakkında hiç düşünmediler mi? Hem Allah,
gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak ve
belirli bir süre için yaratmıştır. Şüphesiz insanların birçoğu Rablerine
kavuşacaklarını inkâr ediyorlar.
9. (Yine) onlar,
yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar
mı? Onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler. Yeryüzünü sürüp işlemişler ve
orayı kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da
peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi. Allah, onlara asla zulmediyor
değildi. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
10. Sonra, Allah’ın
âyetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, kötülük
işleyenin sonu daha da kötü oldu.
11. Allah,
başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrar eder. Sonra da yalnız O’na
döndürüleceksiniz.
12. Kıyametin kopacağı
günde, suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.
13. Onların, Allah’a
koştukları ortaklardan kendileri için şefaatçılar da olmayacaktır. Artık onlar
ortak koştukları şeyleri de inkâr ederler.
14. Kıyametin
kopacağı gün, işte o gün mü’minler ve kâfirler birbirinden ayrılacaklardır.
15. İman edip salih
ameller işleyenlere gelince, işte onlar cennet bahçelerinde sevindirilirler.
16. İnkâr edip
âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın
içine atılacaklardır.
17. Öyle ise akşama
girdiğinizde, sabaha kavuştuğunuzda, Allah’ı tespih edin.3
18. Göklerde ve yerde
hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah’ı
tespih edin.
19. Allah, diriyi
ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü diriltir.
Siz de (mezarlarınızdan) işte böyle çıkarılacaksınız.
20. Sizi topraktan
yaratması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de
gördünüz ki siz beşer olmuş (çoğalıp) yayılıyorsunuz.
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi
içinde net çelişkileri mevcuttur.
bkz.
Arif Tekin, age, (pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır.
bkz. Arif Tekin,
age, (pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
21. Kendileri ile
huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir
sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin)
delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler
vardır.
Not.1 Araf
189, Rum 21: Kadının, erkeğin hizmeti için yaratıldığı
inancı hem Kur’an’da, hem de Tevrat’ta işlenmiştir (İncillerde yok).
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a
Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.93).
22. Göklerin ve yerin
yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının
ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler
vardır.
23. Geceleyin uyumanız
ve gündüzün O’nun lütfundan istemeniz de O’nun (varlığının ve kudretinin)
delillerindendir. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.
24. Korku ve ümit
kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü
ölümünden sonra diriltmesi, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir.
Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır.
25. Emriyle göğün ve
yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin)
delillerindendir. Sonra sizi yerden (kalkmaya) bir çağırdı mı, bir de
bakarsınız ki (dirilmiş olarak) çıkıyorsunuz.
26. Göklerde ve yerde
kim varsa yalnızca O’na âittir. Hepsi O’na boyun eğmektedirler.
27. O, başlangıçta
yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk
yaratmadan) daha kolaydır.4 Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz
sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
28. Allah, size
kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda
sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi
kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için
âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.
Not.1 Nahl
71, Rûm 28: Burada kastedilen kişi
İsa’dır. Muhammed zamanında
Hıristiyanlar Hz. İsa hakkında “Aslında tek bir Tanrı vardır; o da Allah’tır.
Hz. İsa ise Allah’ın yarattığı olmakla birlikte onun pasif bir ortağıdır; o,
Allah’ın iradesi olmadan tek başına bir şey yapamaz” şeklinde düşününce, Allah
da Nahl 71 ve Rûm 28 ayetlerini gönderip böyle bir şeyin mümkün olmadığını,
insanların anlayacağı bir dille açıklamak istemiştir.
Yani, gelir dağılımının insanlar tarafından eşit bir şekilde gerçekleşmesi,
Allah’a eş koşmaya benzetilmiş
ve böyle bir teşebbüsün mümkün
olamayacağı vurgulanmıştır.
Nitekim Kur’an’da Allah’a eş koşmak en ağır günahtır şeklinde
kesin bir hüküm vardır. Mesela, “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla
bağışlamaz; bunun dışındaki günahları istediği kimse için bağışlar” deniyor (Nisa 48, 116). Eğer efendi-köle
ilişkisi, Allah ile kul ilişkisi gibi değerlendirilirse, o zaman bir insanın
-İsa gibi- Allah’a ortak olması nasıl büyük günah ise, kölenin efendisiyle aynı haklara sahip olması da o kadar günahtır
sonucu ortaya çıkar. Çünkü bu sonuç,
ayetteki benzetmeden gayet net olarak anlaşılıyor.
Her iki ayette geçen efendi-köle benzetmesinden, “Zengin-fakir arasındaki fark
değiştirilemez” gibi bir anlam
ortaya çıktığı çoğu tefsirde ortak olarak işlenmiştir.
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.227-228).
Not.2 Nahl
71, Rûm 28: Bu ayetlerden net
olarak şu ortaya çıkıyor:
Allah, kendisine eş koşmanın kötülüğünü insanlara ispatlamak için, patronla
işçi örneğini gösterip
bu konuda bir benzetme yapmıştır.
Peki Allah’a eş koşmak kadar
günah olan ve aynı zamanda da aklın kabul edebileceği bir örnek (kainatta) yok
muydu ki seçe seçe bu örneği seçti? Bu ayetlere göre, “Allah’a eş koşmak ne kadar günahsa, patronla işçi arasında eşitlik
talebinde bulunmak da o kadar günahtır” sonucu ortaya çıkıyor ki, bu, emekçiler ve işçi sınıfı için
fevkalade ağır bir karardır.
Başka bir ifadeyle Allah, “Bir efendi,
kölesini kendi malına ortak eder mi ki ben de Allah olarak kalkıp kendi
yaratığım olan İsa ve benzerlerini kendime ortak olarak kabul edeyim?”
demekle, gelir dağılımı konusunda insanlar
arasında eşitlikten yana olmadığını çok somut bir şekilde beyan ediyor.
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.229-230).
Not.3 Zaten
Zuhruf 32. ayetinin hemen başında
bu görüşü açıkça belirtmişti: “Allah’ın
rahmetini onlar mı (insanlar mı) paylaştırıyorlar? Bilakis, dünya hayatında
onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırıyoruz” deyip gelirin eşit bir biçimde yapılmasını
isteyenleri eleştirmişti.
Bu durumda, herhangi biri kalkıp da insanlar
arasında eşitlikten yana söz ediyorsa Kur’an’a göre sanki Allah’a eş
koşmuş gibi çok büyük bir suç işlemiş oluyor. Bir kere Allah’ın,
kendine şirk koşmayı insanlar arasındaki gelir dağılımının eşit bir şekilde
yapılmasına benzetmesi -ne kadar savunulursa savunulsun- çok talihsiz bir benzetmedir. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.230).
Not.4 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var
olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.
(pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor. (pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi, hem
sık sık “benim adıma, benim namı
hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.
(pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.222-236).
29. Fakat,
zulmedenler bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. Allah’ın (bu şekilde)
saptırdığı kimseleri kim doğru yola iletir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetler (Rum 29, 53) dahil Kur’an’da kırk beş yerde geçen;
“SIRAT” kelimesi
Arapça değildir.
Rumca/Yunanca’dır, “yol” anlamına gelir. Latincede Street/strate de sokak/yol anlamına gelir ki birbirlerine benzeyen kelimelerdir. Kur’an’da daha çok “doğru yol, doğru istikamet” gibi mecazi anlamda yol olarak
kullanılmıştır. Süryaniceden geldiğini yazanlar da vardır (Arapça karşılığı
bulunmasına rağmen özellikle “cennet,
cehennem” gibi “öte dünya” ile
ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.295).
30. Hakka yönelen bir
kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata5
sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur.6 İşte
bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
31-32. Allah’a yönelmiş
kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı
dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan
kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış)
ile sevinip böbürlenmektedir.
33. İnsanlara bir
zarar dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek O’na dua ederler. Sonra Allah,
onlara kendinden bir rahmet tattırınca da, bir bakarsın ki içlerinden bir grup,
Rablerine ortak koşuyorlar.
34. Kendilerine
verdiğimiz nimetleri inkâr etsinler bakalım! Haydi (şimdilik) yararlanın, ama
yakında bileceksiniz.
35. Yoksa biz
kendilerine bir delil mi indirdik de o, Allah’a ortak koşmaları konusunda
(isabetli olduklarını) söylüyor?
36. İnsanlara bir
rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler. Eğer kendi işledikleri şeyler
sebebiyle başlarına bir kötülük gelirse, bir de bakarsın ki ümitsizliğe
düşerler.
37. Allah’ın, rızkı
dilediğine bol verdiğini ve (dilediğine) kıstığını görmediler mi? Bunda inanan
bir toplum için elbette ibretler vardır.
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI: Bu
not için bkz. (Rûm 28, Not.4)
38. Öyle ise
akrabaya, yoksula, ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak
isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
39. İnsanların
malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama
Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar
sevaplarını kat kat arttıranlardır.
Not.1 Rûm
Suresi 39, Bakara 275-276, 278-279, Âl-i İmrân 130, Nisa 29, 161:
Faizin haram olduğuna ilişkin Kur’an’da yer alan önemli
cümleler hemen hemen bunlardır.
40. Allah, sizi
yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve daha sonra da
diriltecek olandır. Allah’a koştuğunuz ortaklardan, bunlardan herhangi bir şeyi
yapabilen var mı? O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.
41. İnsanların kendi
işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır.
Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara
tattıracaktır.7
42. De ki:
“Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın.”
Onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi.
43. Allah tarafından,
geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. O gün
insanlar bölük bölük ayrılacaklardır.
44. Kim inkâr ederse,
inkârı kendi aleyhinedir. Kimler de salih amel işlerse, ancak kendileri için
(cennette yer) hazırlarlar.
45. Bu hazırlığı
Allah’ın; iman edip salih amel işleyenleri kendi lütfundan mükâfatlandırması
için yaparlar. Şüphesiz O, inkâr edenleri sevmez.
46. Rüzgârları,
yağmurun müjdecileri olarak göndermesi, Allah’ın (varlık ve kudretinin)
delillerindendir. O, bunu, size rahmetinden tattırmak, emriyle gemilerin yol
alması, O’nun lütfundan rızkınızı aramanız ve şükretmeniz için yapar.
47. Andolsun, senden
önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara
apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Mü’minlere
yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.
48. Allah, rüzgârları
gönderendir. Onlar da bulutları harekete geçirir. Allah, onları dilediği gibi,
(bazen) yayar ve (bazen) yoğunlaştırır. Nihayet yağmurun onların arasından
çıktığını görürsün. Onu kullarından dilediklerine uğrattığı zaman bir de bakarsın
sevinirler.
49. Oysa onlar daha
önce kendilerine yağmur yağdırılmadan evvel kesin bir ümitsizliğe
kapılmışlardı.
50. Allah’ın
rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe
yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
51. Andolsun, eğer
(ekinlerine zararlı) bir rüzgâr göndersek de o ekini sararmış görseler,
ardından mutlaka nankörlük etmeye başlarlar.
52. Şüphesiz, sen
ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri zaman çağrıyı sağırlara da işittiremezsin.
Not.1 Bu
ayet de iki ayrı yerde geçiyor (Neml 80,
Rum 52). bkz. Arif Tekin, Sümerlerden
İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.137)
53. Sen, körleri
sapkınlıklarından çıkarıp doğru yola iletemezsin. Sen, çağrını ancak
âyetlerimize inanıp müslüman olan kimselere işittirebilirsin.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetler (Rum 29, 53) dahil Kur’an’da kırk beş yerde geçen;
“SIRAT” kelimesi
Arapça değildir.
Rumca/Yunanca’dır, “yol” anlamına gelir. Latincede Street/strate de sokak/yol anlamına gelir ki birbirlerine benzeyen kelimelerdir. Kur’an’da daha çok “doğru yol, doğru istikamet” gibi mecazi anlamda yol olarak
kullanılmıştır. Süryaniceden geldiğini yazanlar da vardır (Arapça karşılığı
bulunmasına rağmen özellikle “cennet,
cehennem” gibi “öte dünya” ile
ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.295).
54. Allah, sizi
güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün
ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla
bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.
55. Kıyametin
kopacağı gün suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler.
Onlar (dünyada haktan) işte böyle döndürülüyorlardı.
56. Kendilerine ilim
ve iman verilmiş olanlar ise onlara şöyle diyeceklerdir: “Andolsun, siz,
Allah’ın yazısına göre, yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden
dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz.”
57. O gün
zulmedenlere mazeretleri fayda sağlamaz, Allah’ı razı edecek amelleri işleme
istekleri de kabul edilmez.
58. Andolsun, biz bu
Kur’an’da insanlara her türlü misali verdik. Andolsun, eğer sen onlara bir âyet
getirsen, inkâr edenler mutlaka, “Siz ancak asılsız şeyler uyduranlarsınız”
derler.
Not.1 Aslında
insanlar Kuran’ın içini açmamışlar,
insan dini konularda gerçekten
cahildir. Burada Muhammed’in Kuran’a
inandırıcılık kazandırmak için başvurduğu farklı bir taktiğine,
birkaç örnek ayetle değinmek istiyorum.
a) İsrâ 88, Yunus 37, 38, Hûd 13,
14, En'am 38, 92, Zumer 27, Fussilet 44, Kehf 54, Nahl 89, 103, Secde 2, 3,
Hakka 43, 44, Rum 58, Ankebût 48, Bakara 2, 23, 24, Âl-i İmrân 7, Nisâ 82:
Bu ayetlerde özetle; “Biz bu kitapta
hiçbir şey eksik bırakmadık. Yoksa ‘Kur’an’ı
Muhammed uydurdu’ mu diyorlar? Bunu diyenin dili Arapça değildir (dili
yabancıdır). Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından
uydurulmamıştır. Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. Şüphedeyseniz, haydi siz de onun gibi bir sure getirin (ortaya
çıkarın). Bu Kur’an’ın bir benzerini
getiremezler” diyor
ve adeta meydan okunuyor.
b) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193, 199, Yusuf 2, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 3, Duhan
58, Ahkaf
12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ayetlerde özetle “Bu Kur’an ise apaçık Arapça’dır. (Ey
Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin
dilinle kolaylaştırdık. Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik.” diyor.
Sonuç: Bu
ayetlerin Kur’an’a inanırlık kazandırmak
için Muhammed tarafından ortaya atıldıkları, bizzat bu ayetlerden net
bir biçimde anlaşılıyor.
Kıssa: Balıkesirli
ilahiyatçı bir Prof. Hocamız anlatıyor: “Takvasıyla, Arapçası ile
meşhur bir hoca vardı ve bir Cuma günü bize camide vaaz verdi. Ara sıra
konuşmalarında ‘E’s-Sa’leb’u ve’l Unkud’
diyordu. Kimse bunun anlamını bilmiyordu. Biz bundan, “Arapça çok iyi biliyor, allame-i cihandır” sonucuna
varıyorduk. Vaazı bitince herkes
elini öpmek için kuyruğa girdi. Daha sonra İlahiyata gittiğim
sıralarda o cümlenin ne anlama geldiğini öğrendim; meğerki ‘Sa’leb’ Arapçada tilki, ‘Unkud’ da üzümmüş,
halkı etkilemek için konuşması arasında bir nevi nakarat gibi sık sık
kullanıyormuş. İşte böylesine boş
şeylerle insana elini öptürmeyi başarıyordu.”
Hisse: Gerçekten inananların durumu bu. Ben de
bunun içinden geldim, daha önce ben de böyle inanıyordum. Özellikle ölümden sonraki ütopya, cahil insanlar üzerinde çok
olumsuz etki yapar. Ölümden sonraki korkudan dolayı Kur’an ne
kadar yararsız şeyleri anlatsa da inananlar kolay kolay vazgeçemezler.
Kaynak: 1)
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.192-193).
2) Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.15, 19-21).
59. Allah,
bilmeyenlerin kalplerini işte böyle mühürler.
60. Sabret. Şüphesiz,
Allah’ın va’di gerçektir. Kesin imana sahip olmayanlar sakın seni gevşekliğe
(ve tedirginliğe) sürüklemesinler.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Hz. Muhammed’e
peygamberlik verildiği sırada, dönemin iki süper gücünden İranlılar, Rumlara
(Bizans’a) savaşta galip gelmişlerdi. Kendileri gibi putperest olan İranlıların
galip gelmesine sevinen Mekkeli müşrikler, kendilerinin de müslümanlara karşı
galip geleceğini söylemişlerdi. Âyetler, bu olaya ve daha sonra Bizans’ın
İranlılara karşı galip geleceğine işaret etmektedir. Gerçekten de birkaç yıl
sonra Müslümanlar Bedir zaferini kazandıkları gün, Bizans’ın İranlılara karşı
galip geldiğini duymuşlar, hem kendi zaferlerine hem de kitap ehli olan
Bizans’ın zaferine sevinmişlerdi.
3. Tefsir bilginleri,
âyetteki “tespih etme”yi namaz ile; “akşama girme”yi, akşam ve yatsı
vakitleriyle, “sabaha kavuşma”yı ise sabah vaktiyle; 18. âyetteki “gündüzün
sonu”nu, ikindi vakti ile, “öğle vaktine girme”yi de öğle vakti ile
açıklamışlardır.
4. Allah için zorluk,
ya da kolaylık söz konusu değildir. Buradaki ifade, insan mantığına göre bir
şeyi yoktan ortaya çıkarmanın, onu tekrarlamaktan daha zor oluşunu
yansıtmaktadır.
5. Fıtrat; insanların
yaratılıştan getirdiği tevhide yönelme özelliği demektir.
6. Meâlde, “Allah’ın
yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur” şeklinde yansıtılan hüküm ifadesini,
“Allah’ın yarattığını bozmaya, değiştirmeye çalışmak doğru ve sağlıklı
değildir” manasında anlamak mümkün olduğu gibi, “Allah’ın yaratmasında hiçbir
değiştirme yapılamaz” tarzında da anlamak mümkündür.
Buna göre, ilk
manada Allah’ın insanı üzerinde yarattığı fıtrata aykırı hareket etmeye
kalkmanın, bu fıtratı bozmaya çalışmanın asla doğru ve sağlıklı olmayacağı,
böylesi tutum ve davranışların acı sonuçlar doğuracağı, fıtratın değiştirilmesi
ve bozulması hâlinde ortaya çıkacak kötü sonuçlara katlanılmak zorunda
kalınacağı; ikincisinde ise Allah’ın tabiata yerleştirdiği birtakım değişmez
tabii kanunlar gibi insan fıtratına da değişmez bazı kanunlar yerleştirdiği,
bunu kimsenin değiştiremeyeceği, fıtratı bozulmamış her insanda bu kanunların
kendini hissettireceği vurgulanmış olmaktadır.
7. Yeryüzü, üzerinde
taşıdığı sayısız nimetler ve güzelliklerle insana emanet edilmiştir. Bu
emanete, ancak onun tabii dengesini koruyarak riâyet edilebilir. Hâlbuki insan
eliyle yeryüzünün tabii dengesi bozulmaya başlamıştır. Teknolojik gelişmelerin
ortaya çıkardığı çevre sorunları, sanayi atıkları ekolojik dengeyi bozmaktadır.
Bunun sonucunda toprak, su ve hava kirlenmekte ve zehirlenmekte, nice hayvan ve
bitki türleri yok olup gitmektedir. Hatta bu bozulmanın genetik bozulmaya bile
yol açması söz konusudur. Buna bir de sosyal hayattaki bozulma eklenince
insanın, Allah’ın koyduğu değerleri dikkate almamasının acı faturası ortaya
çıkmaktadır.
Âyette, yeryüzünün
bu şekilde bozulmasına sebeb olan insanın, bunun acı sonuçlarının bir kısmını
dünyada tadacağına, asıl cezasının ise ahirette olacağına işaret
edilmektedir.İnsanın yapıp ettikleri sonucu karada ve denizlerde ortaya çıkan
bu bozulmaya asırlarca önce işaret edilmiş olması dikkat çekici değil midir?
ANKEBÛT | ÖRÜMCEK
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |