66- ÂD KAVMİNİN YAŞADIĞI KUMUL |
AHKÂF (Kitap Sırası-46)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Hâ Mîm.1
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2. Kitab’ın
indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır.
3. Biz, gökleri,
yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir
süre için yarattık. İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz
çevirmektedirler.
4. De ki: “Allah’ı
bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünden neyi yaratmışlardır?
Yoksa göklerin yaratılışında onların bir ortaklığı mı var? Eğer doğru
söyleyenler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun
getirin bana!”
5. Kim, Allah’ı
bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan
daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.
6. İnsanlar
(kıyamet günü) toplandığında, o taptıkları kendilerine düşman oluverir, onların
ibâdetlerini de inkâr ederler.
7. Âyetlerimiz
onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap
Kur’an) için, düşünmeden “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler.
8. Yoksa, “Onu
uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah’tan gelecek olana
(cezaya) karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız. O, sizin, hakkında
(düşüncesizce) yaygara kopardığınız şeyi daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda
şâhit olarak O yeter! O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
9. De ki: “Ben
türedi bir peygamber değilim.2 Bana ve size ne yapılacağını da
bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
10. De ki: “Ne
dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz,
İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini (Tevrat’ta görerek) şahitlik
edip inandığı hâlde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz
mısınız?). Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.”
11. İnkâr edenler,
inananlar için, “Eğer o Kur’an iyi bir şey olsaydı, onlar onu kabulde, bizi
geçemezlerdi” dediler. Onunla doğru yolu bulamadıkları için; “Bu eski bir
uydurmadır” diyecekler.
12. Bundan önce bir
rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı da vardı. Bu ise, onu doğrulayan ve
zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle
indirilmiş bir kitaptır.
Konu: KUR’AN EVRENSEL Mİ?
a) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ve benzeri en az 16 ayet Kur’an’ın tüm insanları kapsamadığı,
doğrudan Hz. Muhammed’in doğduğu Hicaz
bölgesindeki insanları (dili
Arapça olanları) ilgilendirdiği
hususunu açıkça ifade ediyor. Evet; doğru olanı zaten bu! Madem insanlara
bir mesaj iletilmek isteniyor o halde insanların rahatça anlayabileceği bir
dille olmalı.
Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor ki Kur’an, Araplar
dışındakilere gelmiyor.
Gerekçesi de Kur’an’da belirtiliyor: Başka dilde gönderseydim haklı olarak
diyecektiniz ki, biz Arabız ama bize gelen kitap yabancı.
Tam burada Arap olmayanların
da, “Peki eğer biz de bu Kur’an’dan sorumluysak, bizim dilimizde
olmayan bir dille mi bize kitap gönderiyorsun?” demeye hakları vardır. Eğer
bu gerekçe Araplar için göz önüne alınıyorsa, dünyanın diğer insanları için de
alınmalıdır.
Hadislere göre Hz. Muhammed ölmek üzereyken “Arap
yarımadasında iki dinin olmasın; buna asla izin verilmesin” ve “Müslüman
olmayanları Arap yarımadasından
çıkarın” şeklinde tavsiyelerde bulunur. Gayet
açıktır ki ancak o bölgede yaşayan ve Arapça konuşan insanları ilgilendiren
bir din.
Peki, eğer bölgesel bir din
olmasaydı; tersine evrensel olsaydı, Müslüman olmayanları bölgeden çıkarın,
denilebilir miydi? Aslına bakılırsa
artık bugünkü Araplar da Kur’an’dan sorumlu olmamalı. Çünkü o günkü
Arapça ile günümüz Arapçası arasında çok afark vardır ve artık bugünkü
Arapların da Kur’an’ı anlamaları için özel bir ihtisas gerekiyor.
b) Müddessir 36, En’am 19, Sebe
2, Enbiya 107:
Tüm insanların Kur’an’dan sorumlu olduğunu iddia edenler bu ayetleri kanıt gösteriyorlar.
Bu ayetler afaki bir anlam
içeriyor; Kur’an’ın evrenselliğiyle
alakalı değildir.
Bunlar soyut
açıklamalardır ve birer perspektif vermektedir.
Mesela Dostoyevski, “Yeryüzünde tek bir
can acı çekerken mutlu değilim”
demiş.
Herhalde bu güzel sözden dolayı kimse kalkıp onu peygamber ilan etmez.
Arapları ilgilendirdiğini açıklayan ayetler ise konuyu
somutlaştırıyor. Mesela Araplara başka dille gönderdeydim sorun
çıkardı,
deniliyor. Eğer Arapça gönderilen Kur’an’dan tüm insanlar sorumlu tutulsa, bu
ancak asimilasyonun daniskası olur.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.109-112).
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; İnançların
temelini oluşturan “ALLAH”, “KİTAP”, “AYET” ve “CENNET,
CEHENNEM” gibi “ÖTE DÜNYA” ile ilgili kelimeler
hep başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir.
Çoğu İslam âlimi Kur’an’da yüzden fazla yabancı kelime
olduğunu bunların İbranice,
Süryanice/Aramice, Farsça/Pehlevice, Habeşçe, Nebatice, Berberice/Kıptice,
Rumca/Yunanca, Hintçe, Himyerice (güney Arap bölgesi dili), Mağrip (kuzeybatı Afrika bölgesi
dilleri) ve diğer dillerden geldiğini yazıyor.
Kahire Şarkiyat Enstitüsü Sami
Dilleri profesörlerinden Arthur
Jeffery (1893-1959) Kur’an’daki
320 kelimenin Arapça olmadığını/çeşitli
dillerden geldiğini yazmış.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.265-302).
13. “Şüphesiz
Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar
üzülmeyecekler de.
14. Onlar
cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.
15. Biz, insana anne
babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne
zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi
(toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca
şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı
olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap.
Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.”
16. İşte, yaptıklarının
iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler
cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir
va’ddir.
17. Anne ve babasına,
“Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek
olmakla mı tehdit ediyorsunuz?” diyen kimseye, onlar Allah’a sığınarak,
“Yazıklar olsun sana! İman et, Allah’ın va’di gerçektir” diyorlar, o da, “Bu,
eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu.
18. İşte onlar,
kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde,
haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. Şüphesiz onlar ziyana
uğrayanlardır.
19. Herkesin
yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah’ın onlara yaptıklarının
karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz.
20. İnkâr edenler
ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) “Dünyadaki hayatınızda
güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde
haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir
azapla cezalandırılacaksınız.”
21. Kendisinden önce
ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd’u) hatırla.
Hani Ahkâf’taki kavmini, “Ancak Allah’a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza
büyük bir günün azabından korkuyorum” diye uyarmıştı.
22. Onlar ise, “Sen
bizi ilâhlarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen bizi
tehdit ettiğin şeyi başımıza getir” dediler.
23. Hûd, “(Bu
konudaki) bilgi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderileni tebliğ
ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum” dedi.
24. O azabı
vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu, bize yağmur
getiren bir buluttur” dediler. Hûd, “Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz
şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır” dedi.
25. “O, Rabbimin
emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri
görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.
26. Andolsun, size
vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler
ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir
yarar sağlamadı. Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları
şey onları kuşattı.
27. Andolsun, biz
çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. (Doğru yola) dönsünler diye âyetleri
tekrar tekrar açıkladık.
Not.1 Furkan 38, İsra 15, 16, Fussilet 13, 16, Ahkaf 27, Ankebut
38, Hac 44, Muhammed 13: “Tanrı
kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat olmak üzere diğer inanç
sistemleri üzerinden İslam’a geçmiştir. bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni,
(pdf-s.17).
28. Allah’ı bırakıp
O’na yakınlık sağlamaları için edindikleri ilâhlar kendilerine yardım etseydi
ya!? Aksine onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanı
ve uydurmakta oldukları şeydir.
29. Hani Kur’an’ı
dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna
gelince3 birbirlerine, “Susun!” dediler. Kur’an’ın okunması bitince
de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.
Not.1 Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra
88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12 Ahkaf 29-32,
Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.
a) Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz
ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.
b) Bir yerde cinlerin Allah’ın
izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).
c) Bir ayette cin ve insanların
yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).
d) Rahman 14-15 ve Hicr
26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş korundan/
özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman
33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve göklerin dışına
çıkın bakalım” diyor.
e) Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu
Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor:
“Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir
ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini
haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek hem
cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.
f) “Andolsun ki biz -Allah olarak-
çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi
çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin
devamında, “Bu cin ve insanların
çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.
g) Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan
cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani
insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu
bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini
sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.
h) Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere
çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona
göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı
tedbir alıyorlardı ve yine mademki
Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu durumda dünyadaki
insanların daha rahat etmeleri gerekirken
-zira artık şeytanların ellerinde haber alma hakkı, istihbari bilgiler edinme
imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her
gün artarak devam ediyor!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).
30. Dediler ki: “Ey
kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları
doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.”
31. “Ey kavmimiz!
Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi
elem dolu bir azaptan kurtarsın.”
32. Kim Allah’ın
davetçisine uymazsa, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için
Allah’tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık
içindedirler.
33. Gökleri ve yeri
yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün
yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
34. İnkâr edenlere
ateşe sunuldukları gün, “Bu gerçek değil miymiş?” denir. Onlar, “Evet,
Rabbimize andolsun ki gerçekmiş” derler. Allah, “Öyle ise inkâr etmekte
olduğunuzdan dolayı azabı tadın!” der.
35. (Ey Muhammed!) O
hâlde, yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret. Onlar için acele
etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir
anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış
olan topluluk helâk edilir.
Not.1 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
Abdullah b. Mesut anlatıyor: “Muhammed bana da, başka birine
de Ahkaf suresini öğretmişti. Ancak
ikimiz farklı okuyorduk. Bir gün adamdan sordum, ‘kimden bu şekilde öğrendin’ diye. ‘Hz. Muhammed bana böyle anlattı’ dedi. İkimiz de Muhammed’in yanına
gidip ‘sen bize böyle öğrettin’
deyince, kendisi ‘evet’ dedi; ancak morali de çok bozuldu ve ‘İkiniz de benden nasıl öğrenmişseniz
öyle okuyun. Zaten bizden öncekiler hep bu ihtilaflar yüzünden helak
oldular’ dedi.”
Süyuti bunu İbn-i Düreys ve
Hakim’den aktarıyor.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.220).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor.
(pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır. (pdf-s.200).
ayrıca; KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)
ayrıca; ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf
45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.
ayrıca; Konuyla
ilgili bu bilgiler Süyuti
Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den
derlenen 40 benzer not için...
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harfler için
Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Âyetin bu kısmı,
Hz.Peygamber’in, peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan ilk kişi olmadığını, daha
önceki peygamberlerin çizgisini takip ettiğini ifade etmektedir. Konuyu vurgulayan
diğer âyetler için bakınız: Yûnus sûresi, âyet, 47; Hicr sûresi, âyet, 10; Nahl
sûresi, âyet, 43; Mü’min sûresi, âyet, 78; Âl-i İmrân sûresi, âyet, 144.
3. “Onun huzuruna”
ifadesindeki “o” zamiri, “okunmakta olan Kur’an” ya da “Hz. Muhammed” şeklinde
anlaşılmaya müsaittir.
ZÂRİYÂT | ESİP SAVURAN RÜZGÂRLAR
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |