79- YÜKSELME YOLLARI | ME'ÂRİC (Kitap
Sırası-70)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1-3. Soran birisi,
yükselme yollarının sahibi1 Allah tarafından kâfirlere kesinlikle
inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.2
4. Melekler ve Ruh
(Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.
Not.1 CEBRAİL’İN
YOLCULUĞU 50.000 YIL: Secde 5, Mearic 4:Bu ayetler hem ilginç hem de birbirlerine zıttır.
Secde 5’te “sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde ona yükselir” diyor. “Ona yükselir” cümlesindeki özne belirsizdir: Ona
yükselen ne? Ayette bunu kanıtlayacak bir durum söz konusu değil ve zaten
çok anlamsız bir ayet. Ama genelde Kur’an yorumcuları, bundan kastedilen “insanın yaptığı işler/onun amelleridir” demişler.
Mearic 4’te ise “Melekler ve Ruh (Cebrail), süresi elli bin yıl tutan bir günde ona
yükselip çıkarlar” deniliyor. Neden bir ayette bir
günlük olan yolculuk bizim saydığımız yıllara göre bin yıldır da, diğer ayetle bu rakam elli kat fazlası (elli bin) oluyor?
İşte İslami kesimin bir kısmı
böyledir:
Kur’an’ın anlamını bilmeden baştan sona kadar defalarca Kur’an kelimelerini
boşuna hatmedip bundan sevap kazanmayı düşünürler, her şey ortada; ben yorum
yapmıyorum.
Bu iki zıt ayetten ciddi
bir sorun daha ortaya çıkıyor: Cebrail
ve meleklerin ancak bir günde yukarıya Allah’ın huzuruna çıkabilmeleri olayı.
O bir gün de bizim hesabımıza göre ya bin yıldır ya da elli bin yıldır.
Bilindiği gibi Cebrail tek bir seferde Hz. Muhammed’e uğramamıştır.
Mesela Medine’de ilk önce, “İnananlardan oturanlarla mallarıyla canlarıyla Allah yolunda
cihat edenler bir olmaz” şeklinde bir ayet (Nisa
95) iniyor. O sırada Muhammed’in arkasında, âmâ/kör Amr b. Ümmi Mektum
duruyor ve hemen müdahale ediyor: “Benim gözlerim
yok, ben nasıl cihat
edeyim/savaşa gideyim?” Yani adam bu ayete itiraz ediyor. Bunun üzerine Cebrail ikinci kez hemen o anda inip ayeti düzeltiyor ve ayet, “özür sahipleri dışında,
oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler aynı olmaz” şekline dönüşüyor.
Burada şöyle bir problem
oluşuyor: Cebrail’in yalnız yukarıya çıkması
için
(sadece gidişi için) bizim bin sene veya elli bin sene yaşamamız lazım.
Hz.
Muhammed ise 63 sene yaşamış ki ayete göre Cebrail
bu kısa dönemde tek bir sefer bile ona gelememiştir.
Oysa İsra 106’da “Kur’an’ı parça parça gönderdim ki insanlar kolay
kavrayabilsinler” diyor.
Hesap ortada. Ama Kur’andaki diğer ayetler ve
hadisler bu ayetleri yalanlıyor.
Burada İslami kesim şuna
sığınabilir: Efendim her zaman
Cebrail vahiy getirmiyor ki; bazen Allah ilham yoluyla kuluna vahiy iletiyor,
bazen de perde arkasından ona sesleniyor.
Zaten bunu belirten ayet de var (Şura 51).
Dolayısıyla az önceki İbn-i Ümmi Mektum olayında belki Allah direkt ayet
göndermiş (bu işi Cebrailsiz yapmış). Ehh,
onların savunmaları da ancak bu kadar olur!
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.85-87).
5. (Ey Muhammed!)
Sen güzel bir şekilde sabret.
6. Şüphesiz onlar o
azabı uzak görüyorlar.
7. Biz ise onu
yakın görüyoruz.
8-9. Göğün, erimiş
maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Duhan 45, Kehf 29, Mearic 8) Arapçasında geçen;
“MÜHL” kelimesi
Arapça değildir.
Berberice/Kıptice veya Mağrip
dilinden gelmedir, “zeytinyağı veya zeytinyağı
tortusu” anlamına gelir.
Kur’an’da “erimek” anlamında iki yerde “asit gibi haşlayan bir su” bir yerde “erimiş maden” olarak kullanılmıştır (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen özellikle “cennet,
cehennem” gibi “öte dünya” ile
ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.293).
10. (O gün) hiçbir
samimi dost, dostunu sormaz.
11-14. Birbirlerine
gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için
oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve
yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
15-16. Hayır (ne mümkün)!
Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
17-18. O, (hakka) arka
döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
19. Şüphesiz insan çok
hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
20. Kendisine kötülük
dokunduğu zaman sızlanır.
21. Ona bir hayır
dokunduğunda da eli sıkıdır.
22. Ancak, namaz
kılanlar başka.
23. Onlar,
namazlarına devam eden kimselerdir.
24-25. Onlar, mallarında;
isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan
kimselerdir.
26. Onlar, ceza
gününü tasdik eden kimselerdir.
27. Onlar, Rablerinin
azabından korkan kimselerdir.
28. Çünkü, Rablerinin
azabından emin olunamaz.
29. Onlar, mahrem
yerlerini koruyan kimselerdir.
30. Ancak eşleri,
yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile
olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.
Not.1 KUR’AN’DA KÖLE VE CARİYE: Mü’minûn
6, Meâric 30-31, Ahzâb 55, Nur 31:
Bu ayetlerin içerdiği anlamı somut bir örnekle netleştirelim: Enes anlatıyor:
“Muhammed bir gün kendi kızı Fadime’ye bir köle verdi.
Fadime’nin üzerindeki fistan kısaydı ve onunla bütün vücudu kapanmıyordu.
Bunun üzerine Muhammed’e, ‘Benim fistanım
tüm bedenimi örtmüyor; bu durumda bu köle yanımda kalınca benim bedenimi
görmekle ben günaha girmiş olmaz mıyım?’ diye soruyor. Muhammed ise, ‘Kızım, bir şey olmaz. Zira ben senin
babanım, bu da senin kölendir. O bakımdan, senin vücudun ona görünse
de bir sakıncası yoktur’ diyor.”
Bu hadisten şu sonuç ortaya
çıkıyor:
a) Zaman
içinde Muhammed saltanatını kurunca, öyle bir aşamaya gelinmiş ki, devlet malı sayılan köleleri kendi öz
çocuğu olan Fadime’ye bile kullandırmıştır. Bunun adı -bugünkü tabirle-
devletin bütçesinden yakınlarına çıkar sağlamaktır. Zaten bu konuda ganimet ve
fey kısmında yeterince bilgi verilmişti.
b) Bu ayetten net olarak anlaşılıyor
ki, Kur’an, köleyi insan saymamıştır ki kadın
kendini ona karşı örtsün.
Söz Muhammed’in Fadime’ye
köle verdiğinden açılmışken, bir konuya açıklık getirelim: Fadime bir gün Muhammed’den bir köle
istemiş; o da“Arkadaşlarım aç
iken ben sana köle veremem” demiş. Peki ama Fadime ondan ekmek değil de köle istemişti; bu
durumda bu olayın açlıkla ne ilgisi vardır diye sorulmaz mı?
Bunun anlamı şudur: Muhammed, ya o köleyi satıp aç olan o
arkadaşlarının masrafında harcayacaktı; ya da onu arkadaşlarının hizmetinde
çalıştıracaktı. Bunun üçüncü bir ihtimali yoktur.
Yani burada yine köle için
hayra alamet bir şey yoktur. Kur’an’a
göre kölenin insan sayılmadığı bu
ayetlerle de açık şekilde gözler önüne serilmiştir.
Sonuç olarak, ister
Muhammed’in hanımları, ister normal vatandaşların hanımları için olsun “kendilerini köle ve cariyelerinden
örtmeyebilirler” denilmekle, kölenin
insan sayılmadığı gayet açık bir dille tescil ediliyor.
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.284-285).
31. Kim bunun ötesini
isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.
32. Onlar,
emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.
33. Onlar,
şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.
34. Onlar,
namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.
35. İşte onlar
cennetlerde ikram göreceklerdir.
36-37. Şimdi, inkâr
edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan
gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?
38. Onlardan her biri
Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?3
39. Hayır (ne
mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden)
yarattık.
40-41. Doğuların ve
Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini
getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.
42. Sen onları bırak,
uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve
oynasınlar.
43-44. Dikili putlara akın
akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde
mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. “Allah’ın sahip
olduğu yükselme yolları” ile; meleklerin, kendisine yükseldiği özel yol ve
boyutlar kastedilmiş olabileceği gibi, 33-47. âyetlerde gündeme getirilen ve
kulları yüceltip Allah’a yaklaştıran yollar konumundaki ibadet ve güzel
davranışlar da kastedilmiş olabilir.
2. Kureyş kabilesinin
müşrik liderlerinden olan Nadr b. Hâris ve benzerleri, Hz.Peygamberin
uyarılarıyla ve Kur’an’la alay ederek, “Ey Allah! Eğer şu Kur’an senin katından
inmiş bir hak kitap ise, üzerimize hemen gökten taş yağdır veya elem dolu bir
azap getir” (Enfâl sûresi, âyet, 32) demeleri üzerine bu âyet inmiştir.
3. Müşrikler bölük
bölük gelerek, Hz.Peygamber’in etrafındakilerin arasına karışır, onun sözlerini
dinleyip, “Şâyet bunlar, Muhammed’in dediği gibi cennete gideceklerse, biz
elbette onlardan önce cennete gireriz” diye alay ediyorlardı.
NEBE' | HABER
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |