47- ŞAİRLER | ŞU'ARÂ (Kitap
Sırası-26)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Tâ Sîn Mîm.1
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2. Bunlar, apaçık
Kitab’ın âyetleridir.
3. Ey Muhammed!
Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!
4. Biz dilesek,
onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.
5. Rahmân’dan
kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.
6. Onlar (Allah’ın
âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına
gelecek.
7. Yeryüzüne
bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.
8. Şüphesiz
bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu
inanmamaktadırlar.
9. Şüphesiz senin
Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim
yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler” cümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38,
Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok
tekrarlanan ayetler tanrının
varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki
tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
Not.2 Araf
103-145, 148-156, 159-169, 171, Taha 9-98, Şuara 9-68, Neml 7-14, Kasas 3-48, Yunus
75-93, Hud 96-99, İbrahim 5-8, Enbiya 45-49, Naziat 15-26, Bakara (49-108, 136,
246 vb çoğu ayetler):
Bu ayetlerde aralıksız Musa’nın efsanesi anlatılıyor.
Toplam 34 surede 136 yerde Musa ismi geçiyor.
a) Kur’an ve Tevrat’a göre Musa
peygamber bir katil, ağabeyi Harun peygamber de put
ustasıydı.
b) 286 cümleden oluşan Bakara
suresi, zaten Musa’nın kavminin
ineğe tapmasından söz ettiği için bu bölüme “Bakara” suresi denmiştir. Bakara,
Arapçada inek demektir. Yani
Türkçesi inek suresi demektir.
c) Efsanenin hemen her parçası
en az iki bazen üç ayrı ayette tekrarlanıyor.
d) Araf 103’ten, Şuara 16’dan,
Kasas 65’ten, Yunus 79’dan başlayarak
anlatılan olaylar hemen hemen aynıdır.
e) Musa’nın âsa hikâyesi de Kuran’da çok tekrarlananlardan biridir.
Burada hemen şunu da ekleyeyim ki, misyonları farklı olmakla birlikte âsa hikâyesi Sümer kanunlarında
da önemliydi. Onlarda âsa, adaletin-güçlü olmanın sembolüydü (H.
Kanunları, sonsöz, 24/42–45). Sümerlerden kalma asa efsanesinin zaman içinde farklı bir biçimde/ bir sihirbazlık gücü
olarak kutsal kitaplara konu olması gayet normaldir. Doğrusu asa (her ne asa ise) efsanesi de çok eskilere dayanır.
f) Kuran’da şu “mucize”ler (!) ismen geçiyor: Âsa, cepten çıkarılan elin bembeyaz olup gözleri kamaştırması, kan, tufan, haşere, kurbağa ve çekirge. Ancak Tevrat’ta ismen anlatılıp da Kuran’a aktarılmayanlar
için de, “Andolsun ki biz Musa’ya apaçık
dokuz mucize verdik”; “Musa Firavun
ve kavmine dokuz mucize ile gitti” diye muğlâk bir ifade
kullanılıyor. Bunlar Tevrat’ta teker
teker isimleriyle ve de detaylıca anlatılıyor (Tevrat, Çıkış, 7/17, 8/2-7,
8/16, 8/21; 9/9, 19;10/12.)
g) Doğrusu, İncil’de efsanelere yer verilmediği için, Muhammed bu konuda
en çok Tevrat’a başvurmuştur.
Kaldı ki Kuran’ına alırken de çok düzensiz ve dağınık bir biçimde almıştır.
Örneğin, Mekke döneminin ilk 5 yılında
inen Taha ve Naziat surelerinde
Musa’yla ilgili bu anlattıklarımı Kuran’a almağa başlamış, daha sonra Mekke’nin son üç yılında inen/ortaya atılan
Araf, Yunus, Kasas ve Şuara gibi
surelerde bunları bir daha işlemiş; Medine’ye
geçince, orada ilk yılda inen Bakara ve son yılda inen Maide surelerinde
bunları tekrar gündeme getirmiştir.
h) Kuran’da anlatılan sadece bu efsanedeki bilgilerin Tevrat’taki
bilgilerle virgülü virgülüne çakışıklığı, herhalde insanın aklına
bir şeyler çağrıştırıyor!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.130-136)
10-11. Hani Rabbin,
Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden
hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti.
12. Mûsâ, şöyle dedi:
“Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
13. “Göğsüm daralır.
Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı
yap).”2
14. “Bir de onlara
karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.”
15. Allah dedi ki,
“Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi)
işitmekteyiz.”
16. “Firavun’a gidin
ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz”,
17. “İsrailoğullarını
bizimle beraber gönder.”
18. Firavun, şöyle
dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün
nice yıllarını aramızda geçirdin.”
19. “(Böyle iken) sen
o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.”
20. Mûsâ, şöyle dedi:
“Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım.”
21. “Sizden korktuğum
için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de
beni peygamberlerden kıldı.”3
22. “Senin başıma
kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.”4
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (A’raf 141, Şuara, 22, İbrahim 6, Bakara 49) Arapçasında geçen;
“ABBEDTE” kelimesi
Arapça değildir.
Nebatice’dir, “öldürmek”
anlamına gelir. Kur’an’da çoğunlukla “köle
etmek” anlamında kullanılmıştır. Hâlbuki asıl anlamı kullanılsa daha
uygun/makuldür. Çünkü ortada köle etmekten daha vahim bir durum söz konusudur.
Yani “Musa Firavun’a, sen İsrail oğullarına soykırım uyguluyorsun (Abbedte),
bir de kalkıp bana minnette bulunuyorsun, demiş” daha uygun olurdu (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.289).
23. Firavun,
“Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi.
24. Mûsâ, “O,
göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer
gerçekten inanırsanız bu böyledir.”
25. Firavun,
etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) “dinlemez misiniz?” dedi.
26. Mûsâ, “O, sizin
de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir” dedi.
27. Firavun, “Bu size
gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir” dedi.
28. Mûsâ, “O, doğunun
da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız
bu, böyledir” dedi.
29. Firavun, “Eğer
benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim.”
30. Mûsâ, “Sana
apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?” dedi.
31. Firavun, “Doğru
söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi.
32. Bunun üzerine
Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.
33. Elini koynundan
çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.5
34. Firavun,
çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır” dedi.
35. “Sizi, yaptığı
sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?”
36. Dediler ki:
"Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder."
37. “Sana bütün usta
sihirbazları getirsinler.”
38. Böylece
sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler.
39. İnsanlara da “Siz
de toplanır mısınız?” denildi.
40. “Umarız, üstün
gelirlerse sihirbazlara uyarız” (dediler.)
41. Sihirbazlar
gelince, Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var
mı?” dediler.
42. Firavun, “Evet,
hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız” dedi.
43. Mûsâ onlara,
“Hadi ortaya atacağınız şeyi atın” dedi.
44. Bunun üzerine
onlar iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücüyle elbette bizler
üstün geleceğiz” dediler.
45. Mûsâ da asasını
attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor.
46. Bunun üzerine
sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
Not.1 Sihirbazlıkla
ilgili ayetler: Felak 4, Nas 2,
A’raf 117, Taha 69, Şuara 45-46, Bakara 102, Mücadele 10.
a) Kuran’daki sihirbazlık
hikâyelerinin kökeni Sümerlerdir. Sümerlerde
bir insan başkasını sihirbazlıkla itham
ederse, töhmet altında olan kişi nehre atılır; eğer suyun üstüne çıkarsa,
bu iddia yalandır.” Ur-Nammu kanunlarına göre (md.10) iftiracıya para cezası verilir, Hammurabi kanunlarına göre (md.2) ise
hem iftiracının malı iftira edilene
verilir, hem de iftira eden
kişi idam edilir.
Kuran’da en çarpıcı örnek Bakara 102. ayetidir.
b) Muhammed, “Sihirbazlık yapan
kişiyi bir kılıç darbesiyle öldürün” demiştir. Hatta Muhammed’in
hanımlarından halife Ömer’in kızı Hafsa’ya bir
cariyesi sihir yaptığı için idam edilmiştir.
c) Halife Ömer, Muaviye oğlu Cez’a,
“Kim sihirbazlık yaparsa öldürün”
talimatını verince, sadece bir günde üç sihirbaz öldürülüyor.
Halife Ömer, halife Osman, İbni Ömer, Muhammed’in hanımlarından Hafsa, Cündüb
bin Abdullah, Cündüb bin Kab, Kays bin Sad, Ömer bin Abdülaziz, Ebu Hanife ve
İmam Malik gibileri, “sihirbazın cezası
idamdır” demişlerdir.
d) Muhammed tarafından kendisine
cennet müjdesi verilen 10 kişiden biri olan Sad bin Ebi Vakkas, Muhammed’in “kim sabahleyin hurmanın bir çeşidi
olan Acve’den yedi tane yese o gün ne
büyü, ne de zehir onda etki yapmaz; yiyen kişi o gün çeşitli
tehlikelerden korunmuş olacak” dediğini aktarıyor. Bu hadis, Diyanet işleri
başkanlığınca tercüme edilen Tecrid-i Sarih’te de geçiyor.
e) Bu konuda şu hadis de çok
önemli: Muhammed, “Arkadaşlar! Dün gece, namazımı bozmak için bir cin bana camide saldırdı.
Onu yakalayıp cami direğine bağlamak istedim; ancak benimle Allah arasında
kalsın dedim ve bağlamaktan vazgeçtim. Eğer bağlasaydım siz sabahleyin
camiye giderken onu bağlı olarak görmüş olurdunuz” diyor.
f) Benzer hadislere
inanılsaydı bugün tıbbın bu aşamaya gelmesi mümkün olabilir
miydi? Neymiş; insan her sabah yedi tane hurma yeseymiş çeşitli hastalıklardan,
belalardan korunmuş olacakmış!
g) Acaba Muhammed neden inandırıcılığı olmayan bu
gibi yöntemlere (zaman zaman) başvuruyordu ki, nedir bunun hikmeti?
Bunun tek bir yanıtı vardır. Muhammed kendi kerametini göstermek için, o zaman
kendilerine inanılan -cin, şeytan gibi- şeyleri bir taktik olarak, etki aracı olarak kullanmıştır; bu
bilinçli bir tercihtir.
h) Olayın masal boyutu bir
yana, kendi içinde çelişkileri vardır; özet
halinde birkaçını sunayım:
i) Bakara 102’de Hz. Süleyman zamanındaki bir hadiseden
söz edilirken, “İnsanlara sihir öğreten
şeytanlar, Allah’ın izni olmadan kimseye zarar veremezler/hiçbir etkileri
olamaz...” diyor.
Yine Mücadele 10’da Allah’ın izni olmadan şeytanlar (değil
ki peygambere) normal bir Müslüman’a bile zarar veremezler diyor. Hatta
Kur’an’ın birçok yerinde (A’raf 117, Taha 69, Şuara 45-46
vd) Musa ile çeşitli sihirbazlar arasında yaşanan mücadelede kendisinin
galip geldiği; karşı tarafınsa mağlup olup ona hiçbir zarar
veremediği belirtiliyor.
j) Muhammed’in, “Sihir malzemesinin atıldığı kuyunun
etrafındaki ağaçların dalları bu malzeme nedeniyle şeytan kafası gibi olmuştu,
bundan dolayı o kuyunun suyu bulanık hale gelmişti” açıklamasının bir
izahı olabilir mi! Acaba
Muhammed’in kendisine inandığı şeytanın kafası nasılmış ki ağaçların dallarını
da ona benzetiyor!
k) İşin ilginç yanı, bu olayın Kur’an’da anlatılmış olmasıdır. Muhammed’in başına gelen bu sihir belası
nedeniyle Kur’an’dan “Felak”
ve “Nas” surelerinin indiği, birçok tefsir, sebeb-i nuzul ve hadis kaynaklarında yazılı. Başka kaynağa gerek yok;
ayet zaten bu olaya değiniyor.
Allah, Felak 4’te “Ey
Muhammed! Düğümlere üfürenlerin (üfürükçülerin) şerrinden Allah’a sığınırım
de!” anlamında Muhammed’e emir veriyor.
Herhalde Kur’an’ın Allah’ı
durup dururken Muhammed’e böyle bir talimat vermez; bunun, konuyla
ilgisi olduğu belli. Muhammed’in sihirden etkilendiğini anlatan Ayşe,
Muhammed’le Medine döneminde evlenmiştir. Onun bu sözlerinden, bu dönemde
de Muhammed’in bu hastalığının (din mantığından hareketle) devam
ettiği ortaya çıkıyor. Hâlbuki bu beladan kurtulabilmesi için bir nevi
reçete gibi gönderilen “Felak”
ve “Nas” sureleri, Mekke döneminde
inmiştir. İşin mantıksal yanı bir tarafa; tarihi olaylar da gösteriyor
ki, inen bu ayetlerin
Muhammed’e şifa oldukları iddiası doğru değildir. Bir de Ayşe,
“Muhammed kendi hanımlarıyla yattığı halde ‘Hayır; yatmadım’ diyordu” hadisini
aktarırken, çok önemli bir ipucu daha veriyor. O da şu: Muhammed’in birden
fazla kadınla evliliği ancak Medine döneminde gerçekleşmiş. Bu durumda, Mekke’de
inen “Felak” ve “Nas” surelerinin kendisine yarar sağlamadığı çok açık. Sonuç
olarak, olayın akıldan
uzaklığı bir yana; kendi içinde çelişkileri olduğu göz ardı edilmemeli.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.121-127).
47. “Âlemlerin
Rabbine inandık” dediler.
48. “Mûsâ’nın ve
Hârûn’un Rabbi’ne.”
49. Firavun, “Ben
size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten
büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve
ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi.
50. Sihirbazlar şöyle
dediler: “Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz.”
51. “(Burada) ilk
inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını
umuyoruz.”
52. Biz Mûsâ’ya,
“Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye
vahyettik.
53. Firavun da
şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
54. Dedi ki, “Bunlar
pek az ve önemsiz bir topluluktur.”
55. “Şüphesiz onlar
bize öfke duyuyorlar.”
56. “Ama biz uyanık
ve tedbirli bir topluluğuz.”
57-58. Biz de Firavun’un
kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan
çıkardık.
59. İşte böyle yaptık
ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
60. Firavun ve
adamları gün doğarken onları takibe koyuldular.
61. İki topluluk
birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler.
62. Mûsâ, “Hayır!
Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi.
63. Bunun üzerine
Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası
koca bir dağ gibiydi.
64. Ötekileri de
oraya yaklaştırdık.
65. Mûsâ’yı ve
beraberindekilerin hepsini kurtardık.
66. Sonra ötekileri
suda boğduk.
67. Bunda şüphesiz
bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.
68. Şüphesiz ki senin
Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim
yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler” cümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38,
Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok
tekrarlanan ayetler tanrının
varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki
tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
69. Ey Muhammed!
Onlara İbrahim’in haberini de oku.
70. Hani o, babasına
ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.
71. “Putlara
tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi.
72. İbrahim, dedi ki:
“Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?”
73. “Yahut size fayda
veya zararları dokunur mu?”
74. “Hayır, ama biz
babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler.
75-76. İbrahim, şöyle
dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”
77. “Şüphesiz onlar
benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.”
78. “O, beni yaratan
ve bana doğru yolu gösterendir.”
79. “O, bana yediren
ve içirendir.”
80. “Hastalandığımda
da O bana şifa verir.”
81. “O, benim canımı
alacak ve sonra diriltecek olandır.”
82. “O, hesap
gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.”
83. “Ey Rabbim! Bana
bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”
84. “Sonra gelecekler
arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”
85. “Beni Naîm
cennetinin varislerinden eyle.”
86. “Babamı da
bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”
87. “(Kulların)
diriltilecekleri gün beni utandırma!”
88. “O gün ki ne mal
fayda verir ne oğullar!”
89. “Allah’a arınmış
bir kalp ile gelen başka.”
90. Cennet, Allah’a
karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.
91-93. Cehennem de
azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız
nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?”
denilecek.
94-95. Artık onlar ve o
azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.
96. Orada onlar
taptıklarıyla çekişerek şöyle derler:
97. “Allah’a
andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”
98. “Çünkü sizi,
âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”
99. “Bizi ancak
(önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”
100. “İşte bu yüzden
bizim şefaatçilerimiz yok.”
101. “Candan bir
dostumuz da yok.”
102. “Keşke (dünyaya)
bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
103. Elbet bunda bir
ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.
104. Şüphesiz senin
Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim
yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler” cümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38,
Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok
tekrarlanan ayetler tanrının
varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki
tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
105. Nûh’un kavmi de
Peygamberleri yalanladı.
106. Hani kardeşleri
Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
107. “Şüphesiz ben size
gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
108. “Artık Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
109. “Buna karşılık
sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan
Allah’a aittir.”
110. “O hâlde, Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
111. Dediler ki: “Sana
hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?”
112. Nûh, şöyle dedi:
“Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?”
113. “Onların
hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!”
114. “Ben inananları
kovacak değilim.”
115. “Ben ancak apaçık
bir uyarıcıyım.”
116. Dediler ki: “Ey
Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!”
Not.1 ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf
32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7:
Gaddarlığıyla tarihe geçen Haccac b. Yusuf (halk tabiriyle Haccac-ı Zalim) Kur’an’ın on bir-on iki
yerinde (yukarıdaki ayetlerde) değişiklik yapmıştır.
Haccac b. Yusuf’un oynama yaptığı, değiştirdiği iddia edilen
ayetleri aşağıya alıyorum:
Kitab-üI Mesahif, İbn-i Ebu Davud Sicistani,
1/280, no: 142 ve devamı. Bakara 259'da geçen ‘Iem yelesemeh’ kelimesinde aslında son harf olan (h) yoktur. Maide 48’de geçen 'Şir'aten' kelimesi, aslında 'Şeriaten'
imiş; ama Haccac değiştirmiş. Yine Yunus
22’de geçen 'Yüseyyirukum'
aslında 'Yünşiruküm' biçimindeymiş. Yusuf 45’te geçen 'Ünebbiukum' kalıbı, aslında 'Afiktim'
şeklindeymiş. Mü'minun 85, 86 ve 89’da
'Lillafı' geçiyor. Bunlar da aslında
'Allah' şeklinde yazılıymış. Şuara 116’da
Nuh hakkında geçen 'Meretimin'
aslında 'Muhrecin' imiş. Yine Şuara 167’de Lut hakkında kullanılan 'Muhrecin' kelimesi, aslında 'Meretimin' şeklindeymiş. Zuhruf 32’de geçen, 'Maişet' kelimesi de aslında 'Meayiş' biçimindeymiş. Muhammed 15’te geçen ‘Âsin' kelimesi, aslında 'Yasin' şeklindeymiş. Hadid 7’de 'Enfiku' kelimesi de aslında 'İttekav'
biçimindeymiş. Tekvir 24’de geçen 'Denin' kelimesi de aslında 'Zenin' şeklindeymiş.
Tüm bunları Haccac b. Yusuf değiştirmiştir. Bir iş ki bu adam da ona bulaşmışsa
düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.217-218).
Not.2 ZALİM HACCAC HAKKINDA KISA BİR BİLGİ:
Kendisi (h. 41-95) yılları arasında yaşamış. Aslen Sakif kabilesinden olup Emevilerin en zalim valilerindendir.
En çok Emevi sultanı Mervan b. Hakem döneminde yıldızı parlamış. Tabi ki o da
Emevilerin sadık bir adamıydı. O sıralar halifelik davasında bulunan Zübeyr b.
Avam’ın oğlu Abdullah, Mekke’ye yerleşiyor (ki bu adam aynı zamanda Kur’an’ı
kitap haline getiren dört kişilik komisyonun bir üyesiydi). Abdullah’a muhalif
olan Haccac Mekke’yi ablukaya alıyor, sonunda Abdullah katledilince Haccac onun
vücudunu parçalara ayırıp Emevi lideri Mervan b. Hakem’e gönderiyor.
Tarihi
kaynaklar, Haccac’ın yüzbinlerce insanı katlettiğini, onbinlercesini
hapsettiğini, hatta tutuklular arasındaki otuz bin kişinin sadece kadın
olduğunu yazıyorlar.
Meşhur Ömer b. Abdülaziz onun hakkında “Dünyadaki her toplum kendi kötü adamıyla ortaya çıksa, biz de Haccac’la
çıksak, kesinlikle kötülükte şampiyon oluruz” diyor.
Yine
aynı Ömer “Velit Şam’da halife, Haccac Irak’ta vali,
onun kardeşi Yemen valisi, Osman b. Hayyan Hicaz bölgesinden sorumlu ve Kurre
de Mısır’da idareci olursa, demek ki dünya zulümle dolmuştur” diyor.
Haccac hicri 74. yılında Medine’ye
gidince çoğu sahabilere hakaret ediyor. Bunlar arasında meşhur olanları
da var. Mesela Enes b. Malik, Sehl b. Sa’d ve Cabir b. Abdullah gibi.
Süleyman
b. Abdülmelik görevi devralınca, Haccac’ın zindanlara
attığı insanlardan, yalnız bir
günde 81 bin kişiyi tahliye ediyor.
En korkutucu bilgileri, Tarih-i Hamis yazarı ve Mesudi yazmışlardır.
Katlettiği insanların sayısı hakkında çok yüksek rakamlardan, mesela 170 bin ölü ve tutuklu sayısından söz
ediliyor. Tabi ki o zaman insan nüfusu bugünkü kadar fazla değildi.
Dolayısıyla o zaman için bu sayı çok
yüksek bir rakam.
Süyuti
gibi biri Kur’an’ın orijinal olmadığına ilişkin bu kadar bilgi sunmuşsa, artık gerisini düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.218-219).
117. Nûh, şöyle dedi:
“Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.”
118. “Artık onlarla
benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.”
119. Derken biz onu ve
beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık.
120. Sonra da geride
kalanları suda boğduk.
121. Şüphesiz bunda bir
ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
122. Şüphesiz senin
Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim
yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler” cümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38,
Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok
tekrarlanan ayetler tanrının
varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki
tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
123. Âd kavmi de
peygamberleri yalanladı.
124. Hani kardeşleri
Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
125. “Şüphesiz ben,
size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
126. “Öyle ise Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
127. “Buna karşılık
sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan
Allah’a aittir.”
128. “Siz her yüksek
yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?”
129. “İçlerinde ebedî
yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?”
130. “Tutup
yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.”
131. “Artık Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
132-134. “Bildiğiniz her
şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a
karşı gelmekten sakının.”
135. “Çünkü ben, sizin
adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.”
136. Dediler ki: “Sen
ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.”
137. “Bu, öncekilerin
geleneklerinden başka bir şey değildir.”
138. “Biz azaba
uğratılacak da değiliz.”
139. Böylece onlar
Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir
ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
140. Şüphesiz senin
Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim
yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler” cümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38,
Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok
tekrarlanan ayetler tanrının
varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki
tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
141. Semûd kavmi de
Peygamberleri yalanladı.
142. Hani kardeşleri Salih,
onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
143. “Ben size
gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
144. “Öyle ise Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
145. “Buna karşılık
sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan
Allah’a aittir.”
146-148. “Siz buradaki
bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda
güven içinde bırakılacak mısınız?”
Not.1 Tur dağı ayetleri: Abese 29, Kaf 10, Kamer 20, Yasin 34,
Meryem 23, 25, Taha 71, Şuara 148, İsra 91, En’am 99, 141, Kehf 32, Nahl 11-67,
Mü’minun 19, Tur 1, Hakka 7, Rad 4, Rahman 11, 68, Bakara 266.
Zeytin ismi geçen ayetler: Abese 29, Tin 1, En’am 99-141,
Nahl 11, Nur 35
a) Hz. Musa’nın zaman zaman Tur dağına/Tur-i Sina’ya çıkıp Allah’la
konuşması, Kuran’da sıkça kullanılan konular arasındadır (yukarıdaki
ayetler).
b) Yine Hz. İsa’nın sıkça “Yeruşalime’ye yakın zeytinlik dağına çıkıp oradaki mabette halka, arkadaşlarına bilgi
verdiği” İncil’de anlatılmaktadır
(Matta 21/1, Markos incili, 13/3-28, 11/27, 14/26).
c) Bu arada incir ağacının da hikâyesi hem Tevrat’ta
(Tekvin, 3/7), hem İncil’de
(Markos, 13/28), hem de Kuran’da
(Araf, 22.ayet) anlatılmaktadır.
d) İşte Muhammed, incir-zeytin ve
Tur dağıyla ilgili eski mitolojik
inançları kendi Kuran’ında işlemiştir/ tabir caizse
onlara Kuran’da kadro açmıştır. Hatta
bir sureye “İncir” (Tin) birine de “Tur” ismi takmıştır. Sadece isim
takmakla kalmamış; aynı zamanda tanrı
bunlara daha da önem vererek bunların başına yemin de etmiştir kendi
Kuran’ında. İncir suresinin hemen ilk başında “And olsun incire, zeytine, Tur’i Sina’ya ve bu güvenli şehre
(Kâbe’ye)” diye yemin ediyor.
e) Muhammed incir olsun, zeytin olsun, tur dağı olsun bunları topluma karşı bir etki aracı,
söylediklerine inandırıcılık kazandırmak
amacıyla kullanmıştır. Bunun başka izah tarzı zaten olamaz.
f) İnsanlar yanımda muhteremdir; ancak bir sistem yanlışsa onu
söylemek, eleştirmek bir insanlık görevidir. Ben hiç kimsenin
ezilmesini istemiyorum. Bu arada en çok
ezilenin de, dinlerden medet bekleyen kişiler oldukları bir gerçektir.
Dolayısıyla, benim bu doğruları
söylemekle en fazla Müslümanlara
faydalı olacağım da bilinmeli.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.149-150)
149. “Bir de dağlardan
ustalıkla evler yontuyorsunuz.”
150. “Artık Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
151-152. “Yeryüzünde
ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.”
153. Dediler ki: “Sen
ancak büyülenmişlerdensin.”
154. “Sen de ancak
bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize
getir.”
155. Salih, şöyle dedi:
“İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir
gün su içme hakkınız vardır.”
156. “Sakın ona bir
kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
157. Derken onu
kestiler, fakat pişman oldular.
158. Böylece onları
azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş
değillerdir.
159. Şüphesiz senin
Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim
yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler” cümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38,
Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok
tekrarlanan ayetler tanrının
varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki
tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
160. Lût’un kavmi de
peygamberleri yalanladı.
161. Hani kardeşleri
Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
162. “Şüphesiz ben size
gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
163. “Artık Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
164. “Buna karşılık
sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan
Allah’a aittir.”
165-166. “Rabbinizin,
sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi
yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”
167. Dediler ki: “Ey
Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan
olacaksın!”
Not.1 ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf
32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7:
Gaddarlığıyla tarihe geçen Haccac b. Yusuf (halk tabiriyle Haccac-ı Zalim) Kur’an’ın on bir-on iki
yerinde (yukarıdaki ayetlerde) değişiklik yapmıştır.
Haccac b. Yusuf’un oynama yaptığı, değiştirdiği iddia edilen
ayetleri aşağıya alıyorum:
Kitab-üI Mesahif, İbn-i Ebu Davud Sicistani,
1/280, no: 142 ve devamı. Bakara 259'da geçen ‘Iem yelesemeh’ kelimesinde aslında son harf olan (h) yoktur. Maide 48’de geçen 'Şir'aten' kelimesi, aslında 'Şeriaten'
imiş; ama Haccac değiştirmiş. Yine Yunus
22’de geçen 'Yüseyyirukum'
aslında 'Yünşiruküm' biçimindeymiş. Yusuf 45’te geçen 'Ünebbiukum' kalıbı, aslında 'Afiktim'
şeklindeymiş. Mü'minun 85, 86 ve 89’da
'Lillafı' geçiyor. Bunlar da aslında
'Allah' şeklinde yazılıymış. Şuara 116’da
Nuh hakkında geçen 'Meretimin'
aslında 'Muhrecin' imiş. Yine Şuara 167’de Lut hakkında kullanılan 'Muhrecin' kelimesi, aslında 'Meretimin' şeklindeymiş. Zuhruf 32’de geçen, 'Maişet' kelimesi de aslında 'Meayiş' biçimindeymiş. Muhammed 15’te geçen ‘Âsin' kelimesi, aslında 'Yasin' şeklindeymiş. Hadid 7’de 'Enfiku' kelimesi de aslında 'İttekav'
biçimindeymiş. Tekvir 24’de geçen 'Denin' kelimesi de aslında 'Zenin' şeklindeymiş.
Tüm bunları Haccac b. Yusuf değiştirmiştir. Bir iş ki bu adam da ona bulaşmışsa
düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.217-218).
Not.2 ZALİM HACCAC HAKKINDA KISA BİR BİLGİ:
Kendisi (h. 41-95) yılları arasında yaşamış. Aslen Sakif kabilesinden olup Emevilerin en zalim valilerindendir.
En çok Emevi sultanı Mervan b. Hakem döneminde yıldızı parlamış. Tabi ki o da
Emevilerin sadık bir adamıydı. O sıralar halifelik davasında bulunan Zübeyr b.
Avam’ın oğlu Abdullah, Mekke’ye yerleşiyor (ki bu adam aynı zamanda Kur’an’ı
kitap haline getiren dört kişilik komisyonun bir üyesiydi). Abdullah’a muhalif
olan Haccac Mekke’yi ablukaya alıyor, sonunda Abdullah katledilince Haccac onun
vücudunu parçalara ayırıp Emevi lideri Mervan b. Hakem’e gönderiyor.
Tarihi
kaynaklar, Haccac’ın yüzbinlerce insanı katlettiğini, onbinlercesini
hapsettiğini, hatta tutuklular arasındaki otuz bin kişinin sadece kadın
olduğunu yazıyorlar.
Meşhur Ömer b. Abdülaziz onun hakkında “Dünyadaki her toplum kendi kötü adamıyla ortaya çıksa, biz de Haccac’la
çıksak, kesinlikle kötülükte şampiyon oluruz” diyor.
Yine
aynı Ömer “Velit Şam’da halife, Haccac Irak’ta vali,
onun kardeşi Yemen valisi, Osman b. Hayyan Hicaz bölgesinden sorumlu ve Kurre
de Mısır’da idareci olursa, demek ki dünya zulümle dolmuştur” diyor.
Haccac hicri 74. yılında Medine’ye
gidince çoğu sahabilere hakaret ediyor. Bunlar arasında meşhur olanları
da var. Mesela Enes b. Malik, Sehl b. Sa’d ve Cabir b. Abdullah gibi.
Süleyman
b. Abdülmelik görevi devralınca, Haccac’ın zindanlara
attığı insanlardan, yalnız bir
günde 81 bin kişiyi tahliye ediyor.
En korkutucu bilgileri, Tarih-i Hamis yazarı ve Mesudi yazmışlardır.
Katlettiği insanların sayısı hakkında çok yüksek rakamlardan, mesela 170 bin ölü ve tutuklu sayısından söz
ediliyor. Tabi ki o zaman insan nüfusu bugünkü kadar fazla değildi.
Dolayısıyla o zaman için bu sayı çok
yüksek bir rakam.
Süyuti
gibi biri Kur’an’ın orijinal olmadığına ilişkin bu kadar bilgi sunmuşsa, artık gerisini düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.218-219).
168. Lût, şöyle dedi:
“Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.”
169. “Ey Rabbim! Beni
ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”
170-171. Bunun üzerine
biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini
kurtardık.
172. Sonra diğerlerini
helâk ettik.
173. Onların üzerine
bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların
yağmuru ne kadar da kötü idi!6 [48-Neml.58’de
de var.]
174. Şüphesiz bunda
büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Not.1 Kamer
38, Araf 81-84, Furkan 40, Şuara 165-174, Neml 54-57, Hud 78-83, Hicr 60, 68,
73-77, Ankebut 29, 32-35:
a) Bu ayetlerde anlatılan Lut peygamber ve onun homoseksüel kavmi, kavmin
yaşadığı “Sodom” şehrinin bela yağmuru (taşlama) ile yok edilmesi hikâyesi olduğu gibi Tevrat Tekvin 19/1-26’dan alınmadır.
b) Kuran’ın Allah’ı,
gerçekleştirdiği bu ceza hakkında, “İşte
seçkin zekalı, akıllı ve inananlar için bu hadisede ibretler vardır”
diyor.
c) Lut kavmi hakkında Kuran’da, “Onun kavminden yalnız bir aileyi Müslüman
gördük” demesinden, Allah’ın Lut’u
göndermekle yine etkisinin
olmadığı, bir ailenin dışında kimsenin ona inanmadığı ortaya
çıkıyor. Bunun sonucu olarak çok merhametli olduğu söylenen
Kuran’ın Allah’ı, çareyi onları yok etmekte buluyor,
kendilerini imha ediyor.
d) Başka birçok konuda olduğu gibi
Lut kavmi efsanesi de birçok ayette (yukarıda sayılan sekiz ayrı surede)
lüzumsuz olarak tekrarlanmıştır. Hele Şuara
173 ile Neml 58 ayetlerinin hem
harfleri, hem de kelimeleri %100
aynı.
e) Şu da zorunlu olarak ortaya
çıkıyor ki, madem Kuran’daki çoğu bilgiler ve prensipler
Tevrat’takilerin aynısıdır/kopyasıdır, o
halde her Müslüman -istese de istemese de- anayasal anlamda aynı zamanda bir Yahudidir.
f) Her ne kadar Kuran’ın değişik
yerlerinde (örneğin Maide 82) Yahudiler
Müslümanların bir numaralı düşmanları olarak ilan edilmişse de bu, iktidar kavgasından kaynaklanıyor;
yoksa her iki kitap, hem
anlatılan efsaneler, hem de hayatla ilgili diğer konularda çoğunlukla birbirlerinin aynısı.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.154-157)
175. Şüphesiz senin
Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim
yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler” cümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38,
Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok
tekrarlanan ayetler tanrının
varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki
tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
176. Eyke halkı da
peygamberleri yalanladı.
177. Hani Şu’ayb,
onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
178. “Şüphesiz ben size
gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
179. Artık, Allah’a
karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
180. “Buna karşılık
sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan
Allah’a aittir.”
181. “Ölçüyü tam yapın.
Eksik verenlerden olmayın.”
182. “Doğru terazi ile
tartın.”
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195,
198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan
58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Şuara 182, İsra 35) Arapçasında geçen;
“KISTAS” kelimesi
Arapça değildir.
Rumca’dır, “adalet” anlamında kullanılmıştır (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.295).
183. “İnsanların
mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık
çıkarmayın.”
184. “Sizi ve önceki
nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.”
185. Onlar şöyle
dediler: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
186. “Sen sadece bizim
gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.”
187. “Eğer doğru
söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.”
188. Şu’ayb, “Rabbim,
yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.
189. Onlar Şu’ayb’ı
yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir
günün azabı idi.7
190. Şüphesiz bunda bir
ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
191. Şüphesiz senin
Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim
yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler” cümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38,
Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok
tekrarlanan ayetler tanrının
varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki
tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
192. Şüphesiz bu
Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir.
193-195. Uyarıcılardan
olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile
indirmiştir.
Konu: KUR’AN EVRENSEL Mİ?
a) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ve benzeri en az 16 ayet Kur’an’ın tüm insanları kapsamadığı,
doğrudan Hz. Muhammed’in doğduğu Hicaz
bölgesindeki insanları (dili
Arapça olanları) ilgilendirdiği
hususunu açıkça ifade ediyor. Evet; doğru olanı zaten bu! Madem insanlara
bir mesaj iletilmek isteniyor o halde insanların rahatça anlayabileceği bir
dille olmalı.
Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor ki Kur’an, Araplar
dışındakilere gelmiyor.
Gerekçesi de Kur’an’da belirtiliyor: Başka dilde gönderseydim haklı olarak
diyecektiniz ki, biz Arabız ama bize gelen kitap yabancı.
Tam burada Arap olmayanların
da, “Peki eğer biz de bu Kur’an’dan sorumluysak, bizim dilimizde
olmayan bir dille mi bize kitap gönderiyorsun?” demeye hakları vardır. Eğer
bu gerekçe Araplar için göz önüne alınıyorsa, dünyanın diğer insanları için de
alınmalıdır.
Hadislere göre Hz. Muhammed ölmek üzereyken “Arap
yarımadasında iki dinin olmasın; buna asla izin verilmesin” ve “Müslüman
olmayanları Arap yarımadasından
çıkarın” şeklinde tavsiyelerde bulunur. Gayet
açıktır ki ancak o bölgede yaşayan ve Arapça konuşan insanları ilgilendiren
bir din.
Peki, eğer bölgesel bir din
olmasaydı; tersine evrensel olsaydı, Müslüman olmayanları bölgeden çıkarın,
denilebilir miydi? Aslına bakılırsa
artık bugünkü Araplar da Kur’an’dan sorumlu olmamalı. Çünkü o günkü
Arapça ile günümüz Arapçası arasında çok afark vardır ve artık bugünkü
Arapların da Kur’an’ı anlamaları için özel bir ihtisas gerekiyor.
b) Müddessir 36, En’am 19, Sebe
2, Enbiya 107:
Tüm insanların Kur’an’dan sorumlu olduğunu iddia edenler bu ayetleri kanıt gösteriyorlar.
Bu ayetler afaki bir anlam
içeriyor; Kur’an’ın evrenselliğiyle
alakalı değildir.
Bunlar soyut
açıklamalardır ve birer perspektif vermektedir.
Mesela Dostoyevski, “Yeryüzünde tek bir
can acı çekerken mutlu değilim”
demiş.
Herhalde bu güzel sözden dolayı kimse kalkıp onu peygamber ilan etmez.
Arapları ilgilendirdiğini açıklayan ayetler ise konuyu
somutlaştırıyor. Mesela Araplara başka dille gönderdeydim sorun
çıkardı,
deniliyor. Eğer Arapça gönderilen Kur’an’dan tüm insanlar sorumlu tutulsa, bu
ancak asimilasyonun daniskası olur.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.109-112).
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; İnançların
temelini oluşturan “ALLAH”, “KİTAP”, “AYET” ve “CENNET,
CEHENNEM” gibi “ÖTE DÜNYA” ile ilgili kelimeler
hep başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak
o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir.
Çoğu İslam âlimi Kur’an’da yüzden fazla yabancı kelime
olduğunu bunların İbranice,
Süryanice/Aramice, Farsça/Pehlevice, Habeşçe, Nebatice, Berberice/Kıptice,
Rumca/Yunanca, Hintçe, Himyerice (güney Arap bölgesi dili), Mağrip (kuzeybatı Afrika bölgesi
dilleri) ve diğer dillerden geldiğini yazıyor.
Kahire Şarkiyat Enstitüsü Sami
Dilleri profesörlerinden Arthur
Jeffery (1893-1959) Kur’an’daki
320 kelimenin Arapça olmadığını/çeşitli
dillerden geldiğini yazmış.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.265-302).
196. Şüphesiz bu
(Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı.
197. İsrailoğulları
bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?
198-199. Biz onu Arapça
bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna
inanmazlardı.
Konu: KUR’AN EVRENSEL Mİ? (Bu not için
bkz. Şuara 193-195 notları)
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER: (Bu not için bkz. Şuara
193-195 Not.1)
200. İşte böylece biz
onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.8
201-203. Onlar, farkında
olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet
verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar.
204. Bizim azabımızın
çabuklaşmasını mı istiyorlar?
205. Ey Muhammed! Ne
dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak,
206. Sonra da
kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?)
207. (Dünyada)
yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı.
208. Biz, hiçbir
memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik.
209. Bu, bir
hatırlatmadır. Biz zalim değiliz.
210. O Kur’an’ı
şeytanlar indirmemiştir.
211. Zaten bu onların
harcı değildir, buna güçleri de yetmez.
212. Çünkü onlar
(vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.
213. Öyle ise sakın
Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan
olursun!
214. (Önce) en yakın
akrabanı uyar.
Not.1 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
Şuara
suresi 214’üncü
ayetinde Muhammed’e hitaben, “En yakın akrabanı uyar” şeklinde bir ayet var.
Ancak kimi ashab bu ayetin devamında “Akrabandan
da en halis/muhlis olanları uyar” şeklinde
bir fazlalıkla okumuşlar. Ancak daha sonra bu son kısım mensuh olmuş/tekrar
geri alınmış.
İmam Nevevi de bu ayetin daha önce var olduğunu; ancak sonradan
mensuh olduğunu yazıyor.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.227).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor.
(pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır.
(pdf-s.200).
ayrıca; KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)
ayrıca; ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf
45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.
ayrıca; Konuyla
ilgili bu bilgiler Süyuti
Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den
derlenen 40 benzer not için...
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).
215. Mü’minlerden sana
uyanlara kanatlarını indir.
216. Eğer sana karşı
gelirlerse, “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım” de.
217-219. Namaza
kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi,
çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.
220. Şüphesiz O,
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
221. Şeytanların kime
ineceğini size haber vereyim mi?
222. Onlar, her
günahkâr yalancıya inerler.
223. Bunlar da
şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır.
224. Şairlere ise haddi
aşan azgınlar uyarlar.
225-226. Görmez misin ki
onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler.9
227. Ancak iman edip
salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini
alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Hz. Mûsâ’nın
Firavun’a gönderilmesiyle ilgili olarak ayrıca bakınız: Tâ-Hâ sûresi, âyet,
24-98; Kasas sûresi, âyet, 32-40.
3. Hz. Mûsâ’nın
istemeyerek adam öldürmesi ile ilgili olarak bakınız: Kasas sûresi, âyet,
15-16.
4. Firavun,
İsrailoğullarının erkek çocuklarının öldürülmesini emretmiş, Hz. Mûsâ’nın
annesi de çocuğunu ölümden kurtarmak için onu bir sepet içinde Nil nehrine
bırakmıştı. Firavun ailesi onu bulup saraya getirmiş ve Mûsâ orada Firavun’un
himayesinde yetişmişti. (Bakınız: Bakara sûresi, âyet, 49; Kasas sûresi, âyet,
7-12) Şâyet Firavun, İsrailoğullarına köle muamelesi ederek onların erkek
çocuklarını öldürüyor olmasaydı, Mûsâ da Firavun’un himayesine girmeyecek ve
“nimet” diye takdim edilen bu durum doğmayacaktı. Kısaca, Firavun Mûsâ’ya bir
nimette bulunmamış, aslında ona zulmetmiştir.
5. Bu mucize ile ilgili
olarak bakınız: A’râf sûresi, âyet, 108; Kasas sûresi, âyet, 32.
6. Aynı olay için
bakınız: Neml sûresi, âyet, 58.
7. Tefsir bilginlerinin
açıklamasına göre; Şu’ayb peygamberin kavmi yedi gün şiddetli bir sıcağa maruz
kalmış, evlerinde nefes alamaz hâle gelmişlerdi. İşte böyle bir durumda, gökte
siyah bir bulut belirmiş, onlar da biraz rahatlamak için bu bulutun gölgesinde
toplanmışlardı. Sonra bu bulut ateş olup üzerlerine inmiş ve onları yok
etmişti.
8. Bu âyetteki “kalp”,
A’raf sûresi 179. âyette de olduğu gibi, düşünce ve idrak merkezi anlamındadır.
Buna göre Kur’an’ın müşriklerin kalbine sokulması, kendi dilleri ile onu
anlamalarına imkân sağlanması demektir.
9. Âyette, hiciv
şiirleri yazarak Kur’an’ı ve İslâm’ı karalamaya çalışan müşrik şairler, bir
sonraki âyette ise onların bu saldırılarına yine şiir yoluyla cevap veren
müslüman şairler kastedilmektedir.
NEML | KARINCA
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |