ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            63- YALDIZ, MÜCEVHER | ZUHRUF (Kitap Sırası-43)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Mekke döneminde inmiştir. 89 âyettir. Sûre, adını 35. âyette geçen “Zuhruf” kelimesinden almaktadır. Zuhruf; yaldız, mücevher, dünya hayatının geçici menfaati anlamlarına gelir. Sûrede başlıca tevhit, iman ve vahyin getirdiği hakikatler ile insanların bu hakikatlere ters düşecek şekilde sırf geçici dünya menfaatlerine bağlanarak sergiledikleri çelişki vurgulanmakta, batıla karşı çıkan ve hakkı tutan şahsiyetler olarak İbrahim, Mûsâ ve İsa peygamberlerden söz edilmektedir.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1.         Hâ Mîm.1

Not.1         Bu not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da  Anlamsız Kelimeler (Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).

Konu:         ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT: Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı kelimeler, o dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in şiirlerinde sıkça uyguladığı bir taktiktir.

                   (BU KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

2-3.      Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.

Konu:         KUR’AN EVRENSEL Mİ?

a)               Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:

                   Bu ve benzeri en az 16 ayet Kur’an’ın tüm insanları kapsamadığı, doğrudan Hz. Muhammed’in doğduğu Hicaz bölgesindeki insanları (dili Arapça olanları) ilgilendirdiği hususunu açıkça ifade ediyor. Evet; doğru olanı zaten bu! Madem insanlara bir mesaj iletil­mek isteniyor o halde insanların rahatça anlayabileceği bir dille olmalı.

                   Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor ki Kur’an, Araplar dışındakilere gelmiyor.

                   Gerekçesi de Kur’an’da belirtili­yor: Başka dilde gönderseydim haklı olarak diyecektiniz ki, biz Arabız ama bize gelen kitap yabancı.

                   Tam burada Arap olmayan­ların da, “Peki eğer biz de bu Kur’an’dan sorumluysak, bizim dili­mizde olmayan bir dille mi bize kitap gönderiyorsun? demeye hakları vardır. Eğer bu gerekçe Araplar için göz önüne alınıyorsa, dünyanın diğer insanları için de alınmalıdır.

                   Hadislere göre Hz. Muhammed ölmek üzereyken Arap yarımadasında iki dinin olmasın; buna asla izin verilmesin” ve Müslüman olmayanları Arap yarımadasından çıkarın şeklinde tavsiyelerde bulunur. Gayet açıktır ki ancak o bölgede yaşayan ve Arapça konuşan insan­ları ilgilendiren bir din.

                   Peki, eğer bölgesel bir din olmasaydı; tersine evrensel olsaydı, Müslüman olmayanları bölgeden çıkarın, denilebilir miydi? Aslına bakılırsa artık bugünkü Araplar da Kur’an’dan sorumlu olmamalı. Çünkü o günkü Arapça ile günümüz Arapçası arasında çok afark vardır ve artık bugünkü Arapların da Kur’an’ı anlamaları için özel bir ih­tisas gerekiyor.

b)               Müddessir 36, En’am 19, Sebe 2, Enbiya 107:

                   Tüm insanların Kur’an’dan sorumlu olduğunu iddia edenler bu ayetleri kanıt gösteriyorlar.

                   Bu ayetler afaki bir anlam içeriyor; Kur’an’ın evrenselli­ğiyle alakalı değildir.

                   Bunlar soyut açıklamalardır ve birer pers­pektif vermektedir.

                   Mesela Dostoyevski, Yeryüzünde tek bir can acı çekerken mutlu değilim demiş.

                   Herhalde bu güzel sözden dolayı kimse kalkıp onu peygamber ilan etmez.

                   Arapları ilgilendirdiğini açıklayan ayetler ise konuyu somutlaştırıyor. Mesela Araplara başka dille gönderdeydim sorun çıkardı, deniliyor. Eğer Arapça gönderilen Kur’an’dan tüm insanlar sorumlu tutulsa, bu ancak asimilasyonun daniskası olur.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.109-112).

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        İnançların temelini oluşturan “ALLAH”, “KİTAP”, “AYET” ve “CENNET, CEHENNEM” gibi “ÖTE DÜNYA” ile ilgili kelimeler hep başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir.

                   Çoğu İslam âlimi Kur’an’da yüzden fazla yabancı kelime olduğunu bunların İbranice, Süryanice/Aramice, Farsça/Pehlevice, Habeşçe, Nebatice, Berberice/Kıptice, Rumca/Yunanca, Hintçe, Himyerice (güney Arap bölgesi dili), Mağrip (kuzeybatı Afrika bölgesi dilleri) ve diğer dillerden geldiğini yazıyor.

                   Kahire Şarkiyat Enstitüsü Sami Dilleri profesörlerinden Arthur Jeffery (1893-1959) Kur’an’daki 320 kelimenin Arapça olmadığını/çeşitli dillerden geldiğini yazmış.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.265-302).

4.         Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur.

5.         Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?

6.         Hâlbuki daha önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik.

7.         (Onlar da) kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

8.         Biz, onlardan daha çetinlerini de helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti!

9.         Andolsun, onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka, “Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı” diyeceklerdir.

Not.1         Allah kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde (9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyeceklercümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38, Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok tekrarlanan ayetler tanrının varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.138-139)

10.       O, yeryüzünü size beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar var edendir.

Not.1         ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Taha 53, Zuhruf 10: Bu ayetlerdeki dünya beşik gibidir teması şair Kuss bin Saide’den alınmıştır.

                   Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm, kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil diğer konuşmalarını anlatıyor.

                   Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.

                   Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında, giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Giden­ler halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor. Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete anlatıyor.

                   Kuss Hıristiyan’dı; ancak arayışlar içindeydi, yeni bir din pe­şindeydi. Daha doğrusu “ben peygamberim, bana vahiy geldi” de­meye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.

                   De­mek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi. Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha gibileri de o dönem peygamberliğini ilan edenler arasındaydı.

                   Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar için...

                   ...bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).

11.       O, gökten bir ölçüye göre yağmur indirendir. Biz onunla ölü araziyi canlandırdık. İşte siz de, böyle diriltileceksiniz.

12-14.  O, bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.

15.       Böyle iken (“melekler Allah’ın kızlarıdır” demek suretiyle) kullarından bir kısmını O’nun parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.

16.       Yoksa, Allah, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de, oğulları size mi seçip ayırdı?

17.       Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir.

18.       Süs içerisinde (narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi) açıklayamayanı mı Allah’a isnad ediyorlar?

19.       Onlar, Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.

20.       “Eğer Rahmân dileseydi, biz onlara kulluk etmezdik” dediler. Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

21.       Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?

22.       Hayır! Onlar sadece, “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, ve biz onların izlerinden gitmekteyiz” dediler.

23.       İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık zenginleri, “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz” demiş olmasınlar.

24.       (Gönderilen uyarıcı,) “Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” dedi. Onlar, “Biz kesinlikle sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz” dediler.

25.       Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu!

Not.1         Araf 136, Hicr 79, Zuhruf 25, 55 Secde 22, Al-i İmran 4: Dikkat çekici bir diğer nokta, tanrının eski peygamberler dönemindeki insanları cezalandırdığı anlatılırken, bu gibi ayetlerin sonunda defalarca, “İşte Allah kendisini tanımayanlardan böylece intikamını alır, Allah intikamcıdır” gibi ifadelerin kullanılmış olması. Kâinatın yaratıcısı olduğu iddia edilene bu gibi sözleri isnat etmek, doğru olan bir şey değildir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.147)

26.       Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”

27.       “Ben ancak O, beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir.”

28.       İbrahim bunu, belki dönerler diye, ardından gelecekler arasında kalıcı bir söz yaptı.

29.       Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım.

30.       Fakat kendilerine Hak gelince, “Bu bir büyüdür, biz onu kesinlikle inkâr ediyoruz” dediler.

31.       “Bu Kur’an, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” dediler.2

32.       Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.

Not.1         Allah’ın, bu ayetiyle rızık konusunda farklı davrandığına dair gösterdiği gerekçe çok ilginçtir:

                   Kimi­si (zengin) kimisine (fakire) işini gördürsün” diye.

                   Bu durumda fakirin, zenginin ihtiyacını karşılamak/ona uşaklık yapmak için ikinci bir sınıf olarak yaratıldığı çok açık biçimde tescil ediliyor.

                   İnsanlık onurunu kırıcı böylesine bir anlayış,çok adildirdiye inanılan bir yaratıcıya nasıl yakışır?

                   bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.226).

Not.2         Allah bu ayetiyle gelirin eşit bir biçimde yapılmasını isteyenleri açıkça eleştiriyor. Bu durumda, herhangi biri kalkıp da insanlar arasında eşit­likten yana söz ediyorsa Kur’an’a göre sanki Allah’a eş koşmuş gibi çok büyük bir suç işlemiş oluyor. Bir kere Allah’ın, kendine şirk koşmayı insan­lar arasındaki gelir dağılımının eşit bir şekilde yapılmasına ben­zetmesi -ne kadar savunulursa savunulsun- çok talihsiz bir benzetmedir.                              bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.230).

Not.3         KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:

a)               İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’ 36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm 28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:

                   Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir, Allah’ın takdiridir.

                   Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle be­yan ediliyor.              (pdf-s.222-226).

 

b)               Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’ 39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç vermeyi*, çalışmayı övüyor. (*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)

                   Allah, “Ey insanlar! Çalışın, kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşa­yın...” dese bile, bunun bir anlamı olamaz. Çünkü insanın çalı­şabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.                                                                                 (pdf-s.233-234).

 

c)               Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumlulu­ğunu kendi üzerine aldığı halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili bir ifadeyle çalışmayı övüyor.             (pdf-s.233-234).

 

d)               Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana ait­tir, ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak yarattım” (Zuhruf 32) demesi, hem sık sık “benim adıma, benim namı hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun yerini doldururum” şeklinde beyanat­ta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Al­lah’ın eli bağlıdır (Allah cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).

                   İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak, “Vay eli­niz bağlanası, vay lanet olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Ya­hudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul edilip edilmediği de ortada.                                                                                                            (pdf-s.233-234).

 

e)               Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine tes­pih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.                                        (pdf-s.235).

 

f)                Kur’an, insanlara sadaka vermeyi önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce (m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık avlanmayı öğret; böylece sen de kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şek­linde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.                                                                                          (pdf-s.236).

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.222-236).

Not.4         ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER: Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7:

                   Gaddarlığıyla tarihe geçen Haccac b. Yusuf (halk tabiriyle Haccac-ı Zalim) Kur’an’ın on bir-on iki yerinde (yukarıdaki ayetlerde) değişiklik yapmıştır.

                   Haccac b. Yusuf’un oynama yaptığı, değiştirdiği iddia edilen ayetleri aşağıya alıyorum:

                   Kitab-üI Mesahif, İbn-i Ebu Davud Sicistani, 1/280, no: 142 ve devamı. Bakara 259'da geçen ‘Iem yelesemeh’ kelimesinde aslında son harf olan (h) yoktur. Maide 48’de geçen 'Şir'aten' kelimesi, aslında 'Şeriaten' imiş; ama Haccac değiştirmiş. Yine Yunus 22’de geçen 'Yüseyyirukum' aslında 'Yünşiruküm' biçimindeymiş. Yusuf 45’te geçen 'Ünebbiukum' kalıbı, aslında 'Afiktim' şeklindeymiş. Mü'minun 85, 86 ve 89’da 'Lillafı' geçiyor. Bunlar da aslında 'Allah' şeklinde yazılıymış. Şuara 116’da Nuh hakkında geçen 'Meretimin' aslında 'Muhrecin' imiş. Yine Şuara 167’de Lut hakkında kullanılan 'Muhrecin' kelimesi, aslında 'Meretimin' şeklindeymiş. Zuhruf 32’de geçen, 'Maişet' kelimesi de aslında 'Meayiş' biçimindeymiş. Muhammed 15’te geçen ‘Âsin' kelimesi, aslında 'Yasin' şeklindeymiş. Hadid 7’de 'Enfiku' kelimesi de aslında 'İttekav' biçimindeymiş. Tekvir 24’de geçen 'Denin' kelimesi de aslında 'Zenin' şeklindeymiş.

                   Tüm bunları Haccac b. Yusuf değiştirmiştir. Bir iş ki bu adam da ona bulaşmışsa düşün­mek lazım.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.217-218).

Not.5         ZALİM HACCAC HAKKINDA KISA BİR BİLGİ: Kendisi (h. 41-95) yılları arasında yaşamış. Aslen Sakif kabile­sinden olup Emevilerin en zalim valilerindendir. En çok Emevi sultanı Mervan b. Hakem döneminde yıldızı parlamış. Tabi ki o da Emevilerin sadık bir adamıydı. O sıralar halifelik davasında bulunan Zübeyr b. Avam’ın oğlu Abdullah, Mekke’ye yerleşiyor (ki bu adam aynı zamanda Kur’an’ı kitap haline getiren dört ki­şilik komisyonun bir üyesiydi). Abdullah’a muhalif olan Haccac Mekke’yi ablukaya alıyor, sonunda Abdullah katledilince Haccac onun vücudunu parçalara ayırıp Emevi lideri Mervan b. Hakem’e gönderiyor.

                   Tarihi kaynaklar, Haccac’ın yüzbinlerce insanı katlettiğini, onbinlercesini hapsettiğini, hatta tutuklular arasındaki otuz bin kişinin sadece kadın olduğunu yazıyorlar.

                   Meşhur Ömer b. Abdülaziz onun hakkında Dünyadaki her toplum kendi kötü adamıyla ortaya çıksa, biz de Haccac’la çıksak, kesinlikle kötü­lükte şampiyon oluruz diyor.

                   Yine aynı Ömer Velit Şam’da halife, Haccac Irak’ta vali, onun kardeşi Yemen valisi, Osman b. Hayyan Hicaz bölgesinden sorumlu ve Kurre de Mısır’da idare­ci olursa, demek ki dünya zulümle dolmuştur” diyor.

                   Haccac hicri 74. yılında Medine’ye gidince çoğu sahabilere hakaret ediyor. Bunlar arasında meşhur olanları da var. Mesela Enes b. Malik, Sehl b. Sa’d ve Cabir b. Abdullah gibi.

                   Süleyman b. Abdülmelik görevi devralınca, Haccac’ın zindanlara attığı insanlardan, yalnız bir günde 81 bin kişiyi tahliye ediyor.

                   En korkutucu bilgileri, Tarih-i Hamis yazarı ve Mesudi yazmışlardır. Katlettiği insanların sayısı hakkında çok yüksek ra­kamlardan, mesela 170 bin ölü ve tutuklu sayısından söz edili­yor. Tabi ki o zaman insan nüfusu bugünkü kadar fazla değildi. Dolayısıyla o zaman için bu sayı çok yüksek bir rakam.

                   Süyuti gibi biri Kur’an’ın orijinal olmadığına ilişkin bu kadar bilgi sunmuşsa, artık gerisini düşünmek lazım.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.218-219).

33.       Eğer bütün insanlar (kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.

34-35.  Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır.

Not.1         KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI: Bu not için bkz. (Zuhruf 32, Not.3)

Not.2         Zuhruf 33, 35: Bu cümlelerden gayet açık bir şekilde şu sonuç ortaya çıkıyor:

                   Allah, mahzurlu olduğunu bil­diği için gayrimüslimlere fazla mal vermek istememiş. Şayet verse bile, o serveti öylesine bir seviyede tutacak ki, başka in­sanlara eziyet vermeyecekleri miktarda olacak.

                   Mademki Allah “Kişinin fakir veya zengin olması benim tak­dirime bağlıdır. Servetin, gayrimüslimlerin eline geçmesiyle sa­kıncalı bir durum ortaya çıkacağını bildiğim için onlara fazla vermem. Eğer siz dinime tam bağlı kalırsanız, nankörlük yapmazsanız, ben size bilemediğiniz yerden rızkınızı gönderirim; sakın açlık korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Zira, ben hem sizin hem de onların rızkını veririm” diyor; o halde bugün aşırı derecede zengin olan ve aynı zamanda da Müslüman olmayan emperyalist güçlerin, bütün İslam âlemini ve diğer mazlum insanları her bakımdan sömürmeleri mahzurlu değil mi ki, Allah onlara bu kadar serveti bahşetmiş; yoksa ayette, geçen “Mahzur­lu olmasaydı ben gayri müminlere aşırı derecede verirdim” sözünden daha farklı mahzurlar mı kastedilmiş?                                                                       bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.226-227).

36.       Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.

37.       Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.

38.       Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der.

39.       Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir.

40.       Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?

41.       Ya biz seni (bu dünyadan) alır götürürüz de, onlardan intikam alırız.

42.       Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.

43.       Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.

44.       Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.

45.       Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?

46.       Andolsun, biz Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, “Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” demişti.

47.       (Mûsâ) mucizelerimizi kendilerine getirince, bir de bakmışsın, o mucizelere gülüyorlar!

48.       Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye, onları azaba uğrattık.

49.       (Onlar azabı görünce) “Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz” dediler.

50.       Fakat biz onlardan azabı kaldırınca bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.

51.       Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?”

52.       “Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?”

53.       “(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?”

54.       Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.

55.       Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince biz de onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.

Not.1         Araf 136, Hicr 79, Zuhruf 25, 55 Secde 22, Al-i İmran 4: Dikkat çekici bir diğer nokta, tanrının eski peygamberler dönemindeki insanları cezalandırdığı anlatılırken, bu gibi ayetlerin sonunda defalarca, “İşte Allah kendisini tanımayanlardan böylece intikamını alır, Allah intikamcıdır” gibi ifadelerin kullanılmış olması. Kâinatın yaratıcısı olduğu iddia edilene bu gibi sözleri isnat etmek, doğru olan bir şey değildir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.147)

56.       Onları, sonradan gelecek inkârcılara, geçmiş bir ibret ve bir örnek kıldık.

57.       Meryem oğlu İsa bir örnek olarak anlatılınca bir de ne göresin, senin kavmin (seni susturacak bir delil buldukları zannıyla) hemen şamata etmeye başlar.

58.       “Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa İsa mı?” dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur.

59.       İsa, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur.

60.       Eğer dileseydik, içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.

61.       Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.

62.       Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.

63.       İsa, apaçık mucizeleri getirdiği zaman şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyle ise, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”

64.       Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte bu doğru bir yoldur.

65.       Ama aralarından çıkan gruplar ayrılığa düştüler. Elem dolu bir günün azâbından vay o zulmedenlerin hâline!

66.       Onlar (bu tavırlarıyla) ancak, kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini beklemektedirler, hâlbuki bunun farkında değillerdir.

67.       O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.

68-69.  (Allah, şöyle der:) “Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.”

70.       “Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz.”

71.       Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetlerin (Vakıa 18, Zuhruf 71, Gaşiye 14, İnsan 15) Arapçasında geçen;

                   EKVABkelimesi Arapça değildir.

                   Nebatice’dir, “testiler” anlamına gelir, “küpler-kadehler” de denebilir. Genel anlamıyla ve ayette geçtiği gibi “kap” demektir (özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.288).

72.       İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir.

73.       Orada sizin için bol bol meyve var, onlardan yersiniz.

74.       Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklardır.

75.       Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde ümitsizdirler.

76.       Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler.

77.       (Görevli meleğe şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” O da, “Siz hep böyle kalacaksınız” der.

78.       Andolsun, size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmayanlarsınız.

79.       Yoksa (gerçeği kabul etmeme konusunda) bir işe kesin karar mı verdiler? Şüphesiz biz de (onları cezalandırmakta) kararlıyız.

80.       Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz (melekler) yazmaktadırlar.

81.       (Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.”

82.       Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır.

83.       Bırak onları, tehdit edildikleri güne kavuşana kadar, (batıl inançlarına) dalsınlar ve (dünya hayatlarında) oynayadursunlar.

84.       O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

85.       Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.

86.       O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler.

87.       Andolsun, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette, “Allah” derler. Öyleyken nasıl döndürülüyorlar?

Not.1         Allah kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde (9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyeceklercümlesini aşırı derecede tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38, Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla diyebilirim ki, Kuran’da en çok tekrarlanan ayetler tanrının varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki tanrının kendi varlığından kuşkusu olduğu imajı ortaya çıkıyor.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.138-139)

88.       Onun (Muhammed’in), “Ya Rabbi!” demesine andolsun ki, şüphesiz bunlar iman etmeyen bir kavimdir.

89.       Şimdilik sen onları hoş gör ve “size selâm olsun” de. Yakında bilecekler.





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     Bu harfler için Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.

2.     Âyette sözü edilen iki şehir Mekke ve Tâif şehirleridir. Müşrikler, peygamberliği, çok sade ve mütevazi bir hayat yaşayan Hz. Peygamber’e yakıştıramıyor; Kur’an’ın, aristokrat sınıfa mensup Mekkeli Velid b. Muğîre’ye, yahut Tâif’li Urve b. Mesud es-Sekafî’ye inmesi gerektiğini söylüyorlardı.



Sonraki sure
DUHÂN | DUMAN




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting