72- TANRI ELÇİSİ İBRÂHİM
HİKÂYESİ | İBRÂHİM (Kitap
Sırası-14)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1-2. Elif Lâm Râ.1
Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç
sahibi ve övgüye lâyık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan
Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. Şiddetli azaptan
dolayı vay kâfirlerin hâline.
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
3. Dünya hayatını
ahirete tercih edenler, (insanları) Allah yolundan çevirip onu eğri ve
çelişkili göstermek isteyenler var ya, işte onlar derin bir sapıklık
içindedirler.
4. Biz her
peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın
emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru
yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Not.1 Müddessir
31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119,
En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9,
37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23,
Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+
Furkan 44, Enfal 32):
a) Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim
ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44
vd) diyeceğine; insanları daha
mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.
b) Daha net ifadeyle açıklamam
gerekirse, artık insanlar uyandı, kimse “Ey ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına
artık bugünkü insanlar kolay inanmaz; çocuklar bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler
varsa (ki vardır) o zaman iş değişir.
c) Muhammed zamanında da bu
efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok
değerli insanlar vardı; ancak Muhammed
onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların
varlığı konusunda Kuran’da
önemli ipuçları vardır.
d) Kısaca bir örnek vereyim: Enfal
32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü
muhalifler, “Ey Allah, eğer bu
Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar
yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in
kendisi) buna karşı “İçinizde
peygamberim (Muhammed) varken ben
nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu
sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık
kim buna ne kadar inanmışsa!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).
Not.2 Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:
a) Zümer 41: Yukarıdaki
ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır”
derken bu ayette “Kim doğru yola
girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar”
diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği
çok açık!
b) Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de
onlar gibi olursunuz” diyor. Bu
ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!
c) Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...
Konu: KUR’AN EVRENSEL Mİ?
a) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ve benzeri en az 16 ayet Kur’an’ın tüm insanları kapsamadığı,
doğrudan Hz. Muhammed’in doğduğu Hicaz
bölgesindeki insanları (dili
Arapça olanları) ilgilendirdiği
hususunu açıkça ifade ediyor. Evet; doğru olanı zaten bu! Madem insanlara
bir mesaj iletilmek isteniyor o halde insanların rahatça anlayabileceği bir
dille olmalı.
Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor ki Kur’an, Araplar
dışındakilere gelmiyor.
Gerekçesi de Kur’an’da belirtiliyor: Başka dilde gönderseydim haklı olarak
diyecektiniz ki, biz Arabız ama bize gelen kitap yabancı.
Tam burada Arap olmayanların
da, “Peki eğer biz de bu Kur’an’dan sorumluysak, bizim dilimizde
olmayan bir dille mi bize kitap gönderiyorsun?” demeye hakları vardır. Eğer
bu gerekçe Araplar için göz önüne alınıyorsa, dünyanın diğer insanları için de
alınmalıdır.
Hadislere göre Hz. Muhammed ölmek üzereyken “Arap
yarımadasında iki dinin olmasın; buna asla izin verilmesin” ve “Müslüman
olmayanları Arap yarımadasından
çıkarın” şeklinde tavsiyelerde bulunur. Gayet
açıktır ki ancak o bölgede yaşayan ve Arapça konuşan insanları ilgilendiren
bir din.
Peki, eğer bölgesel bir din
olmasaydı; tersine evrensel olsaydı, Müslüman olmayanları bölgeden çıkarın,
denilebilir miydi? Aslına bakılırsa
artık bugünkü Araplar da Kur’an’dan sorumlu olmamalı. Çünkü o günkü
Arapça ile günümüz Arapçası arasında çok afark vardır ve artık bugünkü
Arapların da Kur’an’ı anlamaları için özel bir ihtisas gerekiyor.
b) Müddessir 36, En’am 19, Sebe
2, Enbiya 107:
Tüm insanların Kur’an’dan sorumlu olduğunu iddia edenler bu ayetleri kanıt gösteriyorlar.
Bu ayetler afaki bir anlam
içeriyor; Kur’an’ın evrenselliğiyle
alakalı değildir.
Bunlar soyut
açıklamalardır ve birer perspektif vermektedir.
Mesela Dostoyevski, “Yeryüzünde tek bir
can acı çekerken mutlu değilim”
demiş.
Herhalde bu güzel sözden dolayı kimse kalkıp onu peygamber ilan etmez.
Arapları ilgilendirdiğini açıklayan ayetler ise konuyu
somutlaştırıyor. Mesela Araplara başka dille gönderdeydim sorun
çıkardı,
deniliyor. Eğer Arapça gönderilen Kur’an’dan tüm insanlar sorumlu tutulsa, bu
ancak asimilasyonun daniskası olur.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.109-112).
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; İnançların
temelini oluşturan “ALLAH”, “KİTAP”, “AYET” ve “CENNET,
CEHENNEM” gibi “ÖTE DÜNYA” ile ilgili kelimeler
hep başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir.
Çoğu İslam âlimi Kur’an’da yüzden fazla yabancı kelime
olduğunu bunların İbranice,
Süryanice/Aramice, Farsça/Pehlevice, Habeşçe, Nebatice, Berberice/Kıptice,
Rumca/Yunanca, Hintçe, Himyerice (güney Arap bölgesi dili), Mağrip (kuzeybatı Afrika bölgesi
dilleri) ve diğer dillerden geldiğini yazıyor.
Kahire Şarkiyat Enstitüsü Sami
Dilleri profesörlerinden Arthur
Jeffery (1893-1959) Kur’an’daki
320 kelimenin Arapça olmadığını/çeşitli
dillerden geldiğini yazmış.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.265-302).
5. Andolsun,
Mûsâ’yı da, “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın (geçmiş
milletleri cezalandırdığı) günlerini hatırlat” diye âyetlerimizle gönderdik.
Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
Not.1 Araf
103-145, 148-156, 159-169, 171, Taha 9-98, Şuara 9-68, Neml 7-14, Kasas 3-48,
Yunus 75-93, Hud 96-99, İbrahim 5-8, Enbiya 45-49, Naziat 15-26, Bakara
(49-108, 136, 246 vb çoğu ayetler):
Bu ayetlerde aralıksız Musa’nın efsanesi anlatılıyor.
Toplam 34 surede 136 yerde Musa ismi geçiyor.
a) Kur’an ve Tevrat’a göre Musa
peygamber bir katil, ağabeyi Harun peygamber de put
ustasıydı.
b) 286 cümleden oluşan Bakara
suresi, zaten Musa’nın kavminin ineğe
tapmasından söz ettiği için bu bölüme “Bakara”
suresi denmiştir. Bakara, Arapçada inek demektir. Yani Türkçesi inek suresi demektir.
c) Efsanenin hemen her parçası
en az iki bazen üç ayrı ayette tekrarlanıyor.
d) Araf 103’ten, Şuara 16’dan,
Kasas 65’ten, Yunus 79’dan başlayarak
anlatılan olaylar hemen hemen aynıdır.
e) Musa’nın âsa hikâyesi de Kuran’da çok tekrarlananlardan biridir.
Burada hemen şunu da ekleyeyim ki, misyonları farklı olmakla birlikte âsa hikâyesi Sümer kanunlarında
da önemliydi. Onlarda âsa, adaletin-güçlü olmanın sembolüydü (H.
Kanunları, sonsöz, 24/42–45). Sümerlerden kalma asa efsanesinin zaman içinde farklı bir biçimde/ bir sihirbazlık gücü
olarak kutsal kitaplara konu olması gayet normaldir. Doğrusu asa (her ne asa ise) efsanesi de çok eskilere dayanır.
f) Kuran’da şu “mucize”ler (!) ismen geçiyor: Âsa, cepten çıkarılan elin bembeyaz olup gözleri kamaştırması, kan, tufan, haşere, kurbağa ve çekirge. Ancak Tevrat’ta ismen anlatılıp da Kuran’a aktarılmayanlar
için de, “Andolsun ki biz Musa’ya apaçık
dokuz mucize verdik”; “Musa Firavun
ve kavmine dokuz mucize ile gitti” diye muğlâk bir ifade
kullanılıyor. Bunlar Tevrat’ta teker
teker isimleriyle ve de detaylıca anlatılıyor (Tevrat, Çıkış, 7/17, 8/2-7,
8/16, 8/21; 9/9, 19;10/12.)
g) Doğrusu, İncil’de efsanelere yer verilmediği için, Muhammed bu konuda
en çok Tevrat’a başvurmuştur.
Kaldı ki Kuran’ına alırken de çok düzensiz ve dağınık bir biçimde almıştır.
Örneğin, Mekke döneminin ilk 5 yılında
inen Taha ve Naziat surelerinde
Musa’yla ilgili bu anlattıklarımı Kuran’a almağa başlamış, daha sonra Mekke’nin son üç yılında inen/ortaya atılan
Araf, Yunus, Kasas ve Şuara gibi
surelerde bunları bir daha işlemiş; Medine’ye
geçince, orada ilk yılda inen Bakara ve son yılda inen Maide surelerinde bunları
tekrar gündeme getirmiştir.
h) Kuran’da anlatılan sadece bu efsanedeki bilgilerin Tevrat’taki
bilgilerle virgülü virgülüne çakışıklığı, herhalde insanın aklına
bir şeyler çağrıştırıyor!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.130-136)
6. Hani Mûsâ
kavmine, “Allah’ın size olan nimetini anın. Hani O sizi, Firavun ailesinden
kurtarmıştı. Onlar sizi işkencenin en ağırına uğratıyorlar, oğullarınızı
boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda size Rabbinizden büyük
bir imtihan vardır” demişti.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (A’raf 141, Şuara, 22, İbrahim 6, Bakara 49) Arapçasında geçen;
“ABBEDTE” kelimesi
Arapça değildir.
Nebatice’dir, “öldürmek”
anlamına gelir. Kur’an’da çoğunlukla “köle
etmek” anlamında kullanılmıştır. Hâlbuki asıl anlamı kullanılsa daha
uygun/makuldür. Çünkü ortada köle etmekten daha vahim bir durum söz konusudur.
Yani “Musa Firavun’a, sen İsrail oğullarına soykırım uyguluyorsun (Abbedte),
bir de kalkıp bana minnette bulunuyorsun, demiş” daha uygun olurdu (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.289).
7. Hani Rabbiniz
şöyle duyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi
artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var
olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.
(pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor. (pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı
hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.
(pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.222-236).
Not.2 İsrâ
31, En’âm 151, Şûrâ 19, Nahl 112, İbrahim 7, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37,
Talâk 3, Nûr 38:
Bu ve benzeri ayetlere göre Allah’ın Müslümanları bugünkü perişan
durumdan kurtarması gerekirdi; hele gayrimüslimleri bu kadar zengin yapmamalıydı. Bu mezalime
seyirci kalmasının anlamı nedir?
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.225).
8. Mûsâ, şöyle
dedi: “Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de gerçek şu ki,
Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye lâyık olandır.”
9. Sizden önceki
Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin –ki onları Allah’tan
başkası bilmez- haberi size gelmedi mi? Onlara peygamberleri mucizeler
getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına
götürüp, “Biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de
derin bir şüphe içindeyiz” dediler.
10. Peygamberleri
dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? (Hâlbuki) O,
günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir zamana kadar ertelemek için sizi
(imana) çağırıyor. Onlar, “Siz de bizim gibi sadece birer insansınız. Bizi
babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir
delil getirin” dediler.
11. Peygamberleri,
onlara dedi ki: “Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah, kullarından
dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. Allah’ın izni olmadıkça, bizim
size bir delil getirmemiz haddimize değil. Mü’minler ancak Allah’a tevekkül
etsinler.”
12. “Allah, bize
yollarımızı dosdoğru göstermişken, biz ne diye O’na tevekkül etmeyelim? Bize
yaptığınız eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler, yalnız Allah’a
tevekkül etsinler.”
13. İnkâr edenler,
peygamberlerine; “Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim
dinimize dönersiniz” dediler. Rableri de onlara şöyle vahyetti: “Biz zalimleri
mutlaka yok edeceğiz.”
14. “Onlardan sonra
sizi elbette o yere yerleştireceğiz. Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden
sakınan kimseler içindir.”
15. Peygamberler,
Allah’tan yardım istediler ve her inatçı zorba hüsrana uğradı.
16. Hüsranın ardından
da cehennem vardır. Orada kendisine irinli su içirilecektir.
17. Onu yudumlamaya
çalışacak fakat boğazından geçiremeyecektir. Ona her yönden ölüm gelecek fakat
ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir.
18. Rablerini inkâr
edenlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle
savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını
görmezler. İşte bu, derin sapıklıktır.
19. Allah’ın, gökleri
ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi
giderir ve yeni bir halk getirir.
20. Bu, Allah’a hiç
de güç gelmez.
21. İnsanların hepsi
Allah’ın huzuruna çıkacak ve güçsüzler büyüklük taslayanlara diyecek ki:
“Şüphesiz bizler size uymuştuk; şimdi siz az bir şey olsun, Allah’ın azabından
bizi koruyabilecek misiniz?” Onlar da, “Eğer Allah bizi doğru yola
eriştirseydi, biz de sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi sızlansak da,
sabretsek de bizim için birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur”
derler.
22. İş bitirilince
şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size
söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben
sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın,
kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız.
Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim.
Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.”
23. İnanan ve salih
ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, ebedî kalacakları ve içlerinden
ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Oradaki esenlik dilekleri “selâm”dır.
24. Görmedin mi,
Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları
göğe yükselen bir ağaç gibidir.
25. Bu ağaç, Rabbinin
izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller
getirir.
26. Kötü bir sözün
durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın
durumu gibidir.
27. Allah, iman
edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır2,
zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.
Not.1-2 bkz.
(İbrahim 4, Not.1-2)
28-29. Allah’ın nimetini
küfre değişenleri ve kavimlerini helâk yurduna, yaslanacakları cehenneme
sürükleyenleri görmedin mi? O, ne kötü duraktır!
30. Allah’ın yolundan
saptırmak için O’na ortaklar koştular. De ki: “Bir süre daha faydalanın. Çünkü
varışınız ateşedir.”
31. İnanan kullarıma
söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir
gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda
gizlice ve açıktan harcasınlar.
32. Allah, gökleri ve
yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler
çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri
de hizmetinize sunandır.
Not.2 Araf
26, Yasin 42, Nahl 81, İbrahim 32, Hac 65: Bu ayetlerden
görüldüğü gibi “Allah
insanların ihtiyaçlarını karşılasın diye bazı araç gereçler yaratır”. Halbuki zırhı da, elbiseyi de, gemiyi
de... insanoğlu icat etmiştir. Kur’an tanrısının buna sahip çıkması,
bunu kendine mal etmesi doğrusu ilginç bir şey! Sümer mitolojisine göre tanrı Enlil insanlar toprağı işleyebilsin
diye kazma’yı yaratır. Benzer tema Tevrat ve Kur’an’da da işleniyor. Yani asıl kaynak çok tanrılı Sumer mitolojisidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.67-68).
33. O, âdetleri üzere
hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin
emrinize verendir.
34. O, istediğiniz
şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız
sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.
35. Hani İbrahim
demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan
uzak tut.”
36. “Rabbim! Çünkü o
putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, o bendendir.
Kim de bana karşı gelirse, şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin.”
37. “Rabbimiz! Ben
çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir
vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım).
Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden
rızıklandır, umulur ki şükrederler.”
38. “Rabbimiz!
Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte
hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.”
39. “Hamd, iyice
yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz
Rabbim duayı işitendir.”
40. “Rabbim! Beni
namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz!
Duamı kabul eyle.”
Not.1 Meryem
31, İbrahim 40, Al-i İmrân 39: Namazın
daha önce var olduğu bu ayetler de dahil Kur’an’ın birçok ayetinde geçiyor. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın
Kökeni, (pdf-s.27-28).
41. “Rabbimiz! Hesap
görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.”
42. Sakın, Allah’ı
zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle
bakakalacağı bir güne erteliyor.
43. O gün başlarını
dikerek (çağırıldıkları yere doğru) koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez,
kalpleri de bomboştur.
44. (Ey Muhammed!)
İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, “Ey
Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin
izinden gidelim” diyecekler. Onlara şöyle denilecek: “Daha önce siz, sonunuzun
gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?”
45. “Kendilerine
zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara ne yaptığımız ise size belli
olmuştu. Size misaller de vermiştik.”
46. Onlar gerçekten
tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa
bile, tuzakları Allah katındadır (Allah, onu bilir).
47. Sakın Allah’ın,
peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah, mutlak güç
sahibidir, intikam sahibidir.
48. O gün yer, başka
bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar (her
şeyin üzerinde yegâne hâkim) olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.
49. O gün, suçluları
zincirlere vurulmuş olarak görürsün.
50. Gömlekleri katrandandır.
Yüzlerini de ateş bürüyecektir.
51. Allah, herkese
kazandığının karşılığını vermek için böyle yapar. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk
görendir.
52. Bu Kur’an;
kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl
sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Âyetteki “sabit söz”
ile kelime-i tevhid kastedilmektedir.
ENBİYÂ | TANRI ELÇİLERİ
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |