ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            42- GERÇEK İLE ASILSIZI AYIRAN | FURKÂN (Kitap Sırası-25)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Mekke döneminde inmiştir. 68-70. âyetlerin Medine döneminde indiği konusunda bir rivayet de vardır. 77 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “el-Furkân” kelimesinden almaktadır. Furkân, “hak ile batılı birbirinden ayıran” demek olup Kur’an’ın isimlerinden biridir. Sûrede temel konular olarak Hz. Peygamber’in tüm insanlığa gönderildiği, onun tebliğ sırasında karşılaştığı zorluklar ve şirkin kökünün kazınacağı, geçmiş ümmetlerin hayatlarından bazı örnekler de verilerek ele alınmaktadır.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1.         Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu sureye adını veren;

                   FURKANkelimesi bile Arapça değildir,

                   Aramice’dir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.265).

2.         O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.

3.         (İnkâr edenler), Allah’ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilâhlar edindiler.

4.         İnkâr edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.

5.         “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler.

Not.1         HZ. MUHAMMED OKURYAZAR MIYDI? Furkan 4-5:

                   Bu ayet Hz. Muhammed’in okuryazar olmadığına ilişkin kanıt olarak en çok öne sürülen ayetlerdendir. Muhalif olanların onun hakkında, Bir zümre/ çokluk ona yardım ediyor ki böyle bir kitabı ortaya çıkarıyordedikleri şek­linde farklı bir açıklama var.

                   Aslında bu cümlecik şu açıdan önemli: Demek ki o zaman Kur’an’ı ortaya çıkarabilecek kapa­sitede insanlar vardı ki muhalefet bunu öne sürmüş ve bu yüzden tanrı da cevap niteliğinde ayet indirme gereğini duymuştur.

                   Şim­diki İslam toplumu bir nevi kültür mirası gibi düşünmeden dine inanıyor (...) ama o zaman böyle değildi: İnsanlar itiraz ediyor; “Al­lah aşkına bu masallardan bize ne hayır gelir diyorlardı.

                   Zaten bütün bunlar Kur’an’da anlatılmaktadır.

                   Kaldı ki Muhammed’in okuryazar olduğuna dair güçlü kanıtlar var; somut örnekler ilgili dipnotlarda sunulmaktadır. Hz. Muhammed’in okuryazar olduğuna dair 16 somut örnek ve kaynaklar için...

                   ...bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.58-77).

Not.2         VARAKA:  Nun 2, 51, Tekvir 22, Furkan 5, Neml 68, Nahl 103, Enfal 31, Tevbe 61:

                   Hıristiyan asıllı Varaka b. Nevfel, hem Hz. Muhammed’in soyundandı, hem de Hz. Hatice’nin amcaoğluydu. Birçok dini biliyordu, bilge bir adamdı. İslami kaynaklarda “Hem Arapça, hem de İbranice/Süryanice bildiği, Tevrat konusunda iyi bir uzman olduğu ve kendisinin Hıristiyan olduğu, İncil’in Arapçaya çevirisini yaptığı” ifade ediliyor. Varaka ölün­ce Hz. Muhammed’e vahiy gelmiyor/kesiliyor. Vahyin kesildiğine dair ayet de var. Duha suresi hemen başta bunu açıklıyor. Öyle ki, Hz. Muhammed Varaka’nın ölü­münden sonra oluşan bu boşluk ve vahyin kesilmesi nedeniyle, defalarca dağa çıkıp intihar etmek istiyor; ancak her seferinde Cebrail gelip onu yatıştırıyor, onu intihar etmekten vazgeçiriyor. Buhari’de ve başka birçok kaynakta anlatılan bu bilgiler anlamlı. Şöyle ki, Varaka’nın ölümü üzerine Muhammed’in çok üzülmesi, onun ölümüyle birlikte vahyin uzun süre gelmemesi ve kendisinin sık sık dağa çıkıp intihara kalkışması, hatta zaman zaman geceleri uyuyamaması, az önce de belirtildiği gibi vahye ara verilmesi sonucu bazılarının ona, Ey Muhammed, bakıyoruz senin şeytanın bu günlerde artık sa­na bilgi iletmiyor/vahiy getirmiyor demesi aslında dikkate de­ğer açıklamalardır.  Bir de zaten ona inanmayan o günün insan­ları, ‘Muhammed’in söyledikleri, hep eskilerin masallarıdır. Ar­kadaşlarından birilerine yazdırıyor...’ gibi sözleri hep söylerler­di. Çoğu, Hz. Muhammed’in anlattıklarını boş buluyorlardı.

                   Bü­tün bunlar yukarıdaki gibi ayetlerde de anlatılmaktadır.

Kaynak:    Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.35-36).

6.         (Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

7.         Dediler ki: “Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!”

8.         “Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!” Zalimler, (inananlara): “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler.

9.         (Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar.

10.       Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah’ın şanı yücedir.

11.       Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.

12.       Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.

13.       Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler

14.       (Kendilerine) “Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!” (denir.)

15.       De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dedilen ebedîlik cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir.

16.       Ebedî olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va’didir.

17.       Rabbinin, onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve (taptıklarına), “Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar” diyeceği günü hatırla.

18.       Onlar, “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular” derler.

19.       (İlâh edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız.

20.       Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir.

21.       Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!” dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler.

22.       Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. “Eyvah! Biz Allah’ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız”1 diyecekler.

23.       Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.

24.       O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.

25.       O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.

26.       O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır.

27.       O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!”

28.       “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!”

29.       “Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.”

30.       Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.

31.       Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter.

32.       İnkâr edenler, “Kur’an ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz, Kur’an’la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.2

33.       Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım.

34.       Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar.

35.       Andolsun, Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve kardeşi Hârûn’u da ona yardımcı kıldık.

36.       Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik.

37.       Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.

38.       Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını3 ve bunların arasında pek çok nesilleri de helâk ettik.

Not.1         Furkan 38, İsra 15, 16, Fussilet 13, 16, Ahkaf 27, Ankebut 38, Hac 44, Muhammed 13: “Tanrı kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat olmak üzere diğer inanç sistemleri üzerinden İslam’a geçmiştir.                      bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.17).

Not.2         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetlerin (Kaf 12, Furkan 38) Arapçasında geçen;

                   RESSkelimesi Arapça değildir.

                   Kuyu” anlamına gelir. Hangi dilden geldiği bilinmiyor (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.296).

39.       Bunların her birine misaller getirdik, (öğüt almadıkları için) hepsini kırıp geçirdik.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetlerin (Furkan 39, İsra 7) Arapçasında geçen;

                   TETBİR/YÜTEBBİRÜkelimesi Arapça değildir.

                   Berberice/Kıptice’dir,boz­mak, tahrip etmek, kırıp geçmek” anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.292).

40.       Andolsun, senin kavmin, belâ yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.

Not.1         Kamer 38, Araf 81-84, Furkan 40, Şuara 165-174, Neml 54-57, Hud 78-83, Hicr 60, 68, 73-77, Ankebut 29, 32-35:

a)               Bu ayetlerde anlatılan Lut peygamber ve onun homoseksüel kavmi, kavmin yaşadığı “Sodom” şehrinin bela yağmuru (taşlama) ile yok edilmesi hikâyesi olduğu gibi Tevrat Tekvin 19/1-26’dan alınmadır.

b)               Kuran’ın Allah’ı, gerçekleştirdiği bu ceza hakkında, “İşte seçkin zekalı, akıllı ve inananlar için bu hadisede ibretler vardır” diyor.

c)               Lut kavmi hakkında Kuran’da, “Onun kavminden yalnız bir aileyi Müslüman gördük” demesinden, Allah’ın Lut’u göndermekle yine etkisinin olmadığı, bir ailenin dışında kimsenin ona inanmadığı ortaya çıkıyor. Bunun sonucu olarak çok merhametli olduğu söylenen Kuran’ın Allah’ı, çareyi onları yok etmekte buluyor, kendilerini imha ediyor.

d)               Başka birçok konuda olduğu gibi Lut kavmi efsanesi de birçok ayette (yukarıda sayılan sekiz ayrı surede) lüzumsuz olarak tekrarlanmıştır. Hele Şuara 173 ile Neml 58 ayetlerinin hem harfleri, hem de kelimeleri %100 aynı.

e)               Şu da zorunlu olarak ortaya çıkıyor ki, madem Kuran’daki çoğu bilgiler ve prensipler Tevrat’takilerin aynısıdır/kopyasıdır, o halde her Müslüman -istese de istemese de- anayasal anlamda aynı zamanda bir Yahudidir.

f)                Her ne kadar Kuran’ın değişik yerlerinde (örneğin Maide 82) Yahudiler Müslümanların bir numaralı düşmanları olarak ilan edilmişse de bu, iktidar kavgasından kaynaklanıyor; yoksa her iki kitap, hem anlatılan efsaneler, hem de hayatla ilgili diğer konularda çoğunlukla birbirlerinin aynısı.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.154-157)

41-42.  Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler.

43.       Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?

44.       Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.

Not.1         Kalem 10, 13, 16, Müddessir 19-20, Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Humeze 1, Kamer 20, 31, Araf 175-176, Yasin 8, Furkan 44, En’am 39, Sebe 33, Mutaffifin 1, Rad 6, Dehr 4, Enfal 12-13, A. İmran 152, Cuma 5, Muhammed 12: Allah, Kuran’daki olup bitenlere inanmayan insanlara sadece hayvanlar tabirini kullanmamış; daha ağır terimler de kullanmıştır.

a)               “...ancak hayvanlar gibiler. Hatta daha beterler” (Furkan 44)

b)               “...onların durumu, ciltler dolusu kitap yükletilen eşeğin durumuna benzer” (Cuma 5)

c)               Daha beteri tanrının insana köpek demesi: “Onun durumu köpeğin haline benzer...” (Araf 175-176)

d)               Yine Allah, Ebu Leheb hakkında, “Elleri kurusun” (Tebbet 1), önceki peygamberlerin kavimlerine verdiği cezalardan söz ederken Burnunu kıracağız/ burnunu yere sürteceğiz” (Kalem 16), Ad kavmine verdiği ceza konusunda da “Dibinden kopmuş hurma kütüğü gibi yoluverdiler” (Kamer 20) Semud kavminin cezasıyla ilgili, “Ağılcı çırpısı gibi döküldüler” (Kamer 31), Ebabil  kuşlarının hışmına uğrayan Ebrehe ve ordusu için “Yenik ekin gibi yaptı” (Fil 5), inanmayanlar için “Hayvan gibi yayıp içerler” (Muhammed 12), “Vay şu insanların haline!” (Mutaffifin 1, Humeze 1 vb), “Ayetlerimi yalanlayanlar sağır, dilsizler ve karanlık içindeler” (En’am 39) gibi ifadeler kullanmıştır.

e)               Kalem 10’da  Allah beğenmediği insan hakkında, “Mehin” diyor  ki bu kelime hor, alçak, dölü tutmaz erkek hayvan, dar görüşlü insan anlamlarına gelir. Yine aynı surenin bir başka ayetinde (Kalem 13) insana “Zenim” diyor  ki soysuz, nesebi bellisiz kişi anlamına gelir.

f)                Bazı ayetlerde de Kur’an, ahrette bazı insanların boğazına köpek tasması gibi demir geçirileceğini yazıyor (Kalem 16, Müddessir 19-20, Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Hümeze 1, Kamer 20, 31, Yasin 8, Sebe 33, Mutaffifin 1, Rad 6, Dehr 4).

g)               Allah ayrıca Uhud harbiyle ilgili: “Allah’ın izniyle siz düşmanlarınızı kesip doğruyordunuz” (A. İmran 152), Bedir harbiyle ilgili, “Biz Allah olarak düşmanın kalbine korku bırakacağız, siz onların boyunlarının üstüne vurun, parmaklarını doğrayın (Enfal 12-13) gibi akıl almaz sözler sarfediyor!

Özetle;      Demek ki Tevrat ve Kuran’da anlatılan efsanelere inanmayan insanlar, insanlık adına ne kadar yararlı şeyler de icat etse yine kutsal dinlerin Allah’ı katında hayvanlardan beterler; hatta eşekten farkları yoktur. Bu ifadeler kâinatın yaratıcısı olduğuna inanılan bir tanrıya isnat edilemez!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.160-161 ve 147).

Not.2         Müddessir 31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119, En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9, 37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23, Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+ Furkan 44, Enfal 32):

a)               Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44 vd) diyeceğine; insanları daha mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.

b)               Daha net ifadeyle açıklamam gerekirse, artık insanlar uyandı, kimse “Ey ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına artık bugünkü insanlar kolay inanmaz; çocuklar bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler varsa (ki vardır) o zaman iş değişir.

c)               Muhammed zamanında da bu efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok değerli insanlar vardı; ancak Muhammed onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların varlığı konusunda Kuran’da önemli ipuçları vardır.

d)               Kısaca bir örnek vereyim: Enfal 32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü muhalifler, “Ey Allah, eğer bu Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in kendisi) buna karşı “İçinizde peygamberim (Muhammed) varken ben nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık kim buna ne kadar inanmışsa!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).

Not.3         Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:

a)               Zümer 41: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar” diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!

b)               Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!

c)               Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...

45.       Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık.

46.       Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik.

47.       O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır.

Not.1         Bu ayet için de Cebrail iki sefer inmiştir (Furkan 47, Nebe 9-11). bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.137)

48-49.  O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik.

50.       Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler.

51.       Dileseydik her memlekete bir uyarıcı gönderirdik.

52.       Öyle ise kâfirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur’an’la büyük bir mücadele ver.

53.       O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.

54.       O, sudan bir insan yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

55.       Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler. Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.

56.       Biz, seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

57.       De ki: “Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi bir ücret istemiyorum.”

58.       Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!

59.       Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş’a4 kurulan Rahmân’dır. Sen bunu haberdar olana sor!

Not.1         Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr 26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc 5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah insanı çamurdan yarattık” diyor.

                   Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Kaf 38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33, Bakara 29, Hadid 4.

                   Bu ayetlerde özetle Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.

a)               Tevrat’tan alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).

b)               Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz), bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması” teması da çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).

c)               Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ 30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması aynı.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).

d)               Tevrat’ta “Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).

e)               Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri, dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;

                   ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.

                   2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.49).

f)                Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış; yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin iki katı kadar zaman ayırması, ona biçilen büyüklükle ters orantılıdır.   bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.49-50).

g)               Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da “kâinat yaratılırken önce yer, daha sonra gök yaratılmıştır” diyor.

                   Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle çelişen bir açıklama var. Orada “önce gökleri, daha sonra yeri yarattığını” söylüyor.

                   Kuran’ı açıklamaya çalışanlar (müfessirler) “Allah, hammadde olarak önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır. Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi içinde net çelişkileri mevcuttur.                                            bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.50).

h)               Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını” anlatır.                                                                                                              bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.51).

i)                 Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.

j)                 Yasin 82’de “Allah bir şeye, ‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor?        bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).

Not.2         A’raf 54, Furkan 59, Taha 5, Yunus 3, Hud 7, Secde 4, Ra’d 2, Hadid 4Tanrı’nın yedi kat göğün üzerinde Arş’ta oturması” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Sumer Tanrılarının gökte toplandıkları duku adında bir yerleri var.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.25-26).

Not.3         YARATILIŞ AYETLERİ: Kaf 38, Araf 54, Furkan 39, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Hadid 4: Kur’an’da birçok yerde tanrı, ben yedi gökle yeri altı günde yarattım, diyor (Araf 5 4, Yunus 3, Hud 7, Hadit 4).  Birkaç ayette de yedi gök, yer ve aralarındakileri altı günde yarattım, diyor (Furkan 39, Secde 4, Kaf 38).

                   İster yedi gökle yer yalnız olsun, ister bunlarla birlikle aralarındakiler de olsun, Kur’an’a göre bunlara harcanan zaman altı gündür. Bu altı gün meselesi hemen Tevrat’ın başında da geçi­yor.

                   Bu ayetlerde, kâinat yaratılırken altı gün harcandığını, yere kaç gün, göğe kaç gün verildiği yazılmıyor; toplam rakamdan söz ediliyor. Başka bir ayette (Fussilet 9) ise o altı günden iki günü yere ayırdığı belirtiliyor ve devam ediliyor. Fussilet 10. ayette “yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti” deniliyor. Dikkat edilirse da­ha önce verilen altı gün burada bitti; yalnız daha göklere sıra gelmedi.

                   Devam ediliyor. Fussilet 12. ayette “Böylece onları (gökleri), iki günde yedi gök olarak yarattı diyor. İşte burada hesap yanlış! Ayetlerde harcanan zaman toplu halde belirtilirken altı gün deniliyordu; görüldüğü gibi detay kısmında sekiz gün geçiyor. (Burada “efendim dört gün derken daha önce dünyaya verilen iki gün de bu dört güne dahilmiş” diyerek zorlama kurtarma yorumları yaparlar.) Görüldüğü gibi ortada çok basit bir hesap yanlışı var. Bunun da nedeni, ayetlerin farklı zamanlarda oluşturulması ve konuya iliş­kin daha önce söylenen ayetlerin farkına varılmamış olması.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.83-84).

60.       Onlara, “Rahmân’a secdeye kapanın denildiğinde “Rahmân da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?” derler ve bu onların nefretini artırır.

61.       Göğe burçlar yerleştiren, orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın şanı çok yücedir.

Not.1         ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Buruc 1, Furkan 61, Hicr 16: Kur’an’da üç yerde geçen (bu ayetlerdeki) “Burçlar sahibi gökler cümlesi harfiyen şair Kuss bin Saide’den alınmıştır.

                   Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm, kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil diğer konuşmalarını anlatıyor.

                   Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.

                   Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında, giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Giden­ler halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor. Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete anlatıyor.

                   Kuss Hıristiyan’dı; ancak arayışlar içindeydi, yeni bir din pe­şindeydi. Daha doğrusu “ben peygamberim, bana vahiy geldi” de­meye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.

                   De­mek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi. Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha gibileri de o dönem peygamberliğini ilan edenler arasındaydı.

                   Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar için...

                   ...bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).

62.       O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir.

63.       Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetin Arapçasında geçen;

                   HEVNENkelimesi Arapça değildir.

                   Süryanice’dir, “tevazu” anlamına gelir. İbranice olduğunu söyleyenler de vardır (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.278).

64.       Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.

65.       Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”

66.       “Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.”

67.       Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.

68.       Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.[68-70 arası âyetlerin Medine dönemine ait olduğu da söyleniyor.]

Not.1         Zina ile ilgili ayetler: Furkan 68, İsra 32, Nisa 15-16, Nur 2-3, 4-9, 13, Mümtehine 12.

                   Sumer mitolojisinde Hammurabi kanunlarında (md.129,130) bir erkek, henüz baba evinde olan bir kızla zor kullanarak zina yaptığında öldürülür, kadınsa serbest bırakılırdı. Evli olan bir bayan başkasıyla yatarken yakalansaydı, hem kendisi, hem de onunla cinsi ilişkiye giren erkek bağlanıp suya atılırlardı.

                   Esnunna kanunlarında (md. 26) “Başkasının nişanlısıyla yatan bir insanın cezası idamdı”. Orta Asur kanunlarında bazı durumlarda zinanın cezası ölümdü. Bir kadını öpmenin cezası bile ağırdı: Öpen kişinin alt dudağı balta ile kesilirdi (Orta Asur kanunları, md. 9/A,15/A, 55/A md. 56/A).

                   Tevrat’ta zina suçunun cezası ölümdür. Evlenen bir kız bakire çıkmazsa, halk toplanır, babasının evi önünde onu taşlayarak/recimle öldürür. Sormak lâzım; acaba Tevrat ve Kur’an’ın tanrısı erkeklerin bekâretini nasıl, hangi yöntemle kontrol altına alır? 

                   İncil’de: Zinadan dolayı insan öldürülür diye somut bir açıklama yok; sadece zinanın kötülüğü dile getirilmiştir

                   Kur’an’da: Doğrusu zina konusunda Muhammed’in yaptıklarıyla Kur’an’daki bilgiler birbirlerini pek tamamlamıyor. Kur’an’da birkaç yerde zinanın kötülüğünden, insanların ona yaklaşmamasından söz ediliyor; ancak taşlanarak öldürme gibi ağır cezadan söz edilmiyor. Artık Kur’an yazıldığı zaman recimle insan öldürme meselesi bilerek mi kayda geçmemiş, unutulmuş mu veya bunun başka nedenleri mi var bu pek bilinmiyor; kesin bilinen bir şey var ki, Muhammed zinadan dolayı birçok insanı recimle (taşlama yöntemiyle) infaz etmiştir. Zina cezasıyla ilgili Kur’an’da var olan ceza yöntemi Nur 2’de şöyle açıklanır: “Zina yapan kadın ve erkeğe yüzer değnek vurun.”

                   Şunu da belirteyim ki, kamçıyla ceza verme yöntemi Sümerlerde de yaygındı; doğrusu, Kur’an’ın bu uygulaması da geçmişe dayanır. Hammurabi “Bir insan kendinden büyük olan birine tokat atarsa, toplum içinde ona öküz kuyruğundan 60 kamçı vurulur” diye kanununa yazmıştı (md. 202). Az önce belirtildiği gibi Kur’an nasıl bu ceza toplum içinde uygulansın demişse, aynısını Sümerler de uyguluyordu. Kur’an’da değnek cezası dışında herhangi bir cezadan söz edilmiyor.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.112-116)

Not.2         Zorla yapılan bir zina olayının cezası hem Tevrat’ta, hem de Sümer kanunlarında belirtilmiştir; fakat Kuran’da buna değinilmemiştir.

69.       Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedî kalır. [68-70 arası âyetlerin Medine dönemine ait olduğu da söyleniyor.]

70.       Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Not.1         KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Furkan 68-70, Nisa 93:

                   “Her kim bir mü’mini kasten öldürürse -onun cezası-, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazabetmiş, la’net etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır!” (Nisa 93)

                   Furkan suresin­de ise tam tersi bir ayet var: “Allah iyi kullarının niteliklerini sa­yarken, onlar Allah’a eş koşmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana, haksız yere kıymazlar ve zina yapmazlar. Ancak tövbe edip iyi işler yapan bunun dışındadır.” (Furkan 68-70)

                   Peki bu nasıl olur? Bir tarafta kim sebepsiz yere bir mümini öldürse ebediyen cehennem var; diğer tarafta aynı suç ama ancak tövbe ederse kurtulur deniyor.

Özü şu:      Kufeliler bu çelişik ayetler konusunda ihtilafa düşer­ler. Durum İbn-i Abbas’a iletilince o, “Biz burada son gelen ayete bakıyoruz. Yani bu sözü edilen suçu işleyen ebediyen cehennemde kalacak, pişmanlık fayda vermeyecek. Tövbe edenler kurtulur, diyen ayet Mekke’de inmiştir. Dolayısıyla burada ge­çerli olan son gelen ayettir” diyor.

                   Verdiğim çoğu örneklerde, daha önce ayet var, başka bir ayet­le geçersiz kılınır; hiç olmazsa bunlar yazıda görünür. Bazen ortalıkla ayet yok; ancak yürürlükte çok ağır bir ceza yöntemi var. Bu gibi durumlar için de deniliyor ki: Kur’an’ın bazı ayetleri mensuh olmuş/yazılı olarak yok-ortadan kaldırılmış; ancak hükümleri geçerlidir.

                   Mesela recimle ilgili ceza ayeti Kur’an’da yazılı olarak geçmiyor; ama hükmü geçerlidir. Bunu daha önce de anlattım.

                   Peki, hükmü geçerliyse, o ayet niye indi, neden kalktı? Kaldı ki çok önemli, hayati bir konu; ancak ortalıkta meşruiyetini gösteren yazılı bir kanıt yok.

                   Bir de, sütkardeşliğiyle ilgili Hz. Ayşe’nin açıklaması vardı: Önce ayet indi, bir çocuk yabancı bir bayanın sütünü on sefer içerse onun çocuğu sayılır, daha sonra yeni bir ayet indi, bu sayı beşe düştü ve Hz. Muhammed ölene kadar biz bu ayeti böyle okurduk, diyor. Ama ne nasih sayılan on sayısı, ne de mensuh kabul edilen beş sayısı ile ilgili ayetler Kur’an’da yok; fakat hükümleri geçerli: Mezhep liderleri Ayşe’nin açıkla­masını temel alarak beş sayısını esas almışlardır.

                   İşte nasihin bir kuralı da budur:

                   Ortada bir konuya ilişkin ne ilk ayet, ne de daha sonra inen ayet yok; ancak hükümleri yürürlükte!

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.250-251).

ayrıca:      KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala 6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:

                   (BU KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

71.       Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.

72.       Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.

73.       Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.

74.       Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.

75.       İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır.

76.       Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!

77.       (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     Âyetin son kısmı, “Melekler de onlara, ‘Size bugün sevinçli hiçbir haber yok’ diyecekler” şeklinde de tercüme edilebilir.

2.     Âyetin son kısmı, “Biz Kur’an’ı senin kalbine yerleştirmek için onu kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk” şeklinde de tercüme edilebilir.

3.     Ress halkı, taşlarla örülmüş kuyuların etrafında yerleşen topluluk demektir. Putlara tapan bu insanlar bir görüşe göre Şu’ayb peygamberin kavmi idi.

4.     Arş, kudret ve hâkimiyet tahtı, sınırsız kudret makamı demektir.



Sonraki sure
FÂTIR | YARATAN




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting