85- ÖRÜMCEK | ANKEBÛT (Kitap
Sırası-29)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Elif Lâm Mîm.1
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2. İnsanlar,
“İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.
3. Andolsun, biz
onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka
bilir, yalancıları da mutlaka bilir.
4. Yoksa kötülük
yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar!
5. Her kim Allah’a
kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir.
O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
6. Her kim cihad
ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlere muhtaç
değildir.
7. İman edip salih
amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha
güzeliyle mükâfatlandıracağız.
8. Biz, insana,
ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin
olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme.
Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber
vereceğim.
9. İman edip de
salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına
sokacağız.
10. İnsanlardan
öyleleri vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya
uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah’ın azabı gibi
tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, “Biz de sizinle
beraberdik” derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?
11. Allah, elbette
kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir.
12. İnkâr edenler
iman edenlere, “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim” derler.
Hâlbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar
kesinlikle yalancılardır.
13. Andolsun, onlar
mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri
yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz,
sorguya çekileceklerdir.
14. Andolsun, biz,
Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların
arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini
yakalayıverdi.
15. Biz de onu
(Nûh’u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık.
Not.1 A’râf 59, Yâsîn 41-43, Şuarâ 117-120, Yunus 73, Hûd 36-44,
Zâriyât 46, Mü’minûn 26-29, Ankebût 14-15: Nuh’un, kavmi ile olan inanç
problemleri üzerine kurulu “Tufan”
hikâyesi Tevrat’tan alınmadır. Ancak bu hikâyenin aslı da çok tanrılı Sumerlere
dayanmaktadır (Gılgamış Destanı’nın son kısmını oluşturan bu hikâye,
ölümsüzlüğü arayan Gılgamış’a,
tufandan kurtulup Tanrılar tarafından ölümsüzlük verilen Utnapiştim tarafından anlatılmıştı. Kur’an da Nuh’un bu hikâyesini
sıkça kullanıp, inanmayanlara “Tufan”
mesajı vermeye çalışıyor).
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.49-53).
16. İbrahim’i de
peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk
edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha
hayırlıdır.”
17. “Siz, Allah’ı
bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah’ı bırakarak
taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı
Allah’ın katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz yalnız O’na
döndürüleceksiniz.”
18. “Eğer siz
yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı.
Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.”
19. Onlar, Allah’ın
başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını
görmüyorlar mı? Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.2
20. De ki:
“Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın.
Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra
her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
21. O, dilediğine azap
eder, dilediğine de merhamet eder. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
Not.1 Müddessir
31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119,
En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9,
37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23,
Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+
Furkan 44, Enfal 32):
a) Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim
ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44
vd) diyeceğine; insanları daha
mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.
b) Daha net ifadeyle açıklamam
gerekirse, artık insanlar uyandı, kimse “Ey ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına
artık bugünkü insanlar kolay inanmaz; çocuklar bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler
varsa (ki vardır) o zaman iş değişir.
c) Muhammed zamanında da bu
efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok
değerli insanlar vardı; ancak Muhammed
onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların
varlığı konusunda Kuran’da
önemli ipuçları vardır.
d) Kısaca bir örnek vereyim: Enfal
32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü
muhalifler, “Ey Allah, eğer bu
Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar
yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in
kendisi) buna karşı “İçinizde
peygamberim (Muhammed) varken ben
nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu
sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık
kim buna ne kadar inanmışsa!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).
Not.2 Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:
a) Zümer 41: Yukarıdaki
ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır”
derken bu ayette “Kim doğru yola
girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar”
diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği
çok açık!
b) Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de
onlar gibi olursunuz” diyor. Bu
ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!
c) Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...
22. Siz, yerde de
gökte de (Allah’ı) âciz bırakacak değilsiniz. Sizin Allah’tan başka ne bir
dostunuz, ne de bir yardımcınız vardır.
23. Allah’ın
âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya; işte onlar benim rahmetimden
ümit kesmişlerdir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.
24. (İbrahim’in)
kavminin cevabı, “Onu öldürün veya yakın” demekten ibaret oldu. Allah da onu
ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.
25. İbrahim, onlara
dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna
Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz
kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınağınız
cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır.”
26. Bunun üzerine
Lût, ona (İbrahim’e) iman etti. İbrahim, “Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere)
hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir”
dedi.
27. Ona (İbrahim’e)
İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab
verdik. Ayrıca ona dünyada mükâfatını da verdik. Şüphesiz o, ahirette de salih
kimselerdendir.
28. Lût’u da
peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Gerçekten siz,
sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayâsızlığı işliyorsunuz.”
29. “Siz hâlâ
erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak
mısınız?” Kavminin cevabı, “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah’ın
azabını getir bize” demeden ibaret oldu.
30. (Lût) “Ey Rabbim!
Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et” dedi.
31. Elçilerimiz
(melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz, bu memleket halkını helâk
edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler.
32. İbrahim, “Ama
orada Lût var” dedi. Onlar, “Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz. Biz,
onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O, geri kalıp helâk
edilenlerden olacaktır.”
33. Elçilerimiz Lût’a
geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine
düştü. Elçiler ona, “Korkma, üzülme. Biz, seni ve aileni kurtaracağız. Ancak
karın başka. O, geride kalıp helâk edilenlerden olacaktır.”
34. Şüphesiz biz, bu
memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap
indireceğiz.
35. Andolsun biz,
aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil
bıraktık.
Not.1 Kamer
38, Araf 81-84, Furkan 40, Şuara 165-174, Neml 54-57, Hud 78-83, Hicr 60, 68,
73-77, Ankebut 29, 32-35:
a) Bu ayetlerde anlatılan Lut peygamber ve onun homoseksüel kavmi, kavmin
yaşadığı “Sodom” şehrinin bela yağmuru (taşlama) ile yok edilmesi hikâyesi olduğu gibi Tevrat Tekvin 19/1-26’dan alınmadır.
b) Kuran’ın Allah’ı,
gerçekleştirdiği bu ceza hakkında, “İşte
seçkin zekalı, akıllı ve inananlar için bu hadisede ibretler vardır”
diyor.
c) Lut kavmi hakkında Kuran’da, “Onun kavminden yalnız bir aileyi Müslüman
gördük” demesinden, Allah’ın Lut’u
göndermekle yine etkisinin
olmadığı, bir ailenin dışında kimsenin ona inanmadığı ortaya
çıkıyor. Bunun sonucu olarak çok merhametli olduğu söylenen
Kuran’ın Allah’ı, çareyi onları yok etmekte buluyor,
kendilerini imha ediyor.
d) Başka birçok konuda olduğu gibi
Lut kavmi efsanesi de birçok ayette (yukarıda sayılan sekiz ayrı surede)
lüzumsuz olarak tekrarlanmıştır. Hele Şuara
173 ile Neml 58 ayetlerinin hem
harfleri, hem de kelimeleri %100
aynı.
e) Şu da zorunlu olarak ortaya
çıkıyor ki, madem Kuran’daki çoğu bilgiler ve prensipler
Tevrat’takilerin aynısıdır/kopyasıdır, o
halde her Müslüman -istese de istemese de- anayasal anlamda aynı zamanda bir Yahudidir.
f) Her ne kadar Kuran’ın değişik
yerlerinde (örneğin Maide 82) Yahudiler
Müslümanların bir numaralı düşmanları olarak ilan edilmişse de bu, iktidar kavgasından kaynaklanıyor;
yoksa her iki kitap, hem
anlatılan efsaneler, hem de hayatla ilgili diğer konularda çoğunlukla birbirlerinin aynısı.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.154-157)
36. Medyen’e de
kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber olarak gönderdik. Şu’ayb, “Ey kavmim! Allah’a
kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak
karışıklık çıkarmayın” dedi.
37. Kavmi, onu
yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında
diz üstü çökekaldılar.
38. Âd ve Semûd
kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli
olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur.
Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi.
Not.1 Furkan 38, İsra 15, 16, Fussilet 13, 16, Ahkaf 27, Ankebut
38, Hac 44, Muhammed 13: “Tanrı
kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat olmak üzere diğer inanç
sistemleri üzerinden İslam’a geçmiştir. bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni,
(pdf-s.17).
39. Kârûn’u,
Firavun’u ve Hâmân’ı da helâk ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık
mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip
(azabımızdan) kurtulamazlardı.
Not.1 Kasas
76-82, Mü’min 24, Ankebut 39-40: Kuran’da geçen bu olay Tevrat’ta
olduğu gibi anlatılıyor; ancak Kuran’da onun ismi “Karun”, Tevrat’ta ise
“Korah” diye geçiyor (Tevrat, Sayılar,16).
Kuran ve Tevrat’taki bilgiler
dikkatle incelendiğinde, aslında iktidar kavgası yüzünden Musa-Harun ve
güçlerinin, o insanların başlarına çeşitli planlar çevirdikleri akıldan uzak
değil. Ama Tevrat Musa’dan yıllar sonra
yazıldığı için bu olayların meydana
gelip gelmediği konusuna temkinle yaklaşmak gerekiyor. Ancak
Kuran ve Tevrat bilgileri içinde kalınarak değerlendirme yapılırsa dediğim
yorum isabetlidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden
İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.146).
40. Bunların her
birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız
var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine
geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah, onlara zulmediyor
değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
41. Allah’tan
başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir.
Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!
42. Şüphesiz Allah,
onların, kendini bırakıp da başka ne tür şeylere taptıklarını biliyor. O,
mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
43. İşte bu
temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp
anlarlar.
44. Allah, gökleri ve
yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda inananlar için bir
ibret vardır.
45. (Ey Muhammed!)
Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı
hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük
ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.
46. İçlerinden
zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve
(onlara) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık.
Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O’na teslim
olmuş kimseleriz.”
47. İşte böylece biz
sana kitabı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar
(Kitap ehlinden çağdaşın olanlar)dan da ona inananlar vardır. Bizim
âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.
48. Sen şu Kur’an’dan
önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o
takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi.
Not.1 HZ. MUHAMMED OKURYAZAR MIYDI? Ankebut
48:
Bu ayet Hz. Muhammed’in okuryazar olmadığına ilişkin kanıt olarak
en çok öne sürülen ayettir.
Burada deniliyor ki, sen bundan önce ne bir kitap okuyordun, ne de yazıyordun.
Burada okuryazarlık kastedilmiyor. Davut-Süleyman, İbrahim-İsmail
Musa-Harun gibi sen ey Muhammed böyle bir zincirden gelmedin, seninki ani oldu,
sen başkasının devamı değilsin, sülalende
böyle bir şey yoktu, sanki sen daha olağanüstüsün denilmek isteniyor.
Yani “sen bu davada sıfırdan başlıyorsun ve profesyonel bir yazar da
değilsin” denmek isteniyor.
Kaldı ki Muhammed’in okuryazar olduğuna dair güçlü kanıtlar
var; somut örnekler ilgili dipnotlarda sunulmaktadır. Hz. Muhammed’in okuryazar olduğuna dair
16 somut örnek ve kaynaklar için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.58-77).
Not.2 HZ. MUHAMMED OKURYAZAR MIYDI?
Muhammed Sabih ve Ezher
üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Ahmet Suphi Mansur gibi İslam düşünürleri
Hz. Muhammed’in Süryanice, Habeşçe,
Farsça ve hatta Yunanca bildiğini yazıyorlar ve İslami kaynaklarla da
kanıtlıyorlar.
Onlara göre Hz. Muhammed, Selman-i Farisi, Bel’am ve Cebr-i Rumi
gibileriyle konuşurken, Arapça değil; onların
kendi dilleriyle konuşmuştur.
Aslında mantık bir yana;
İslami kaynaklara göre de bu yazarlar haklılar. İslami kaynaklar gösteriyor ki Hz.
Muhammed tahsil görmüş bir insandı.
Daha önce de ifade edildi:
Okuryazar değildi sözüne bilerek başvuruluyor ki, insanlar desin bu kitap ancak
tanrıdan gelmedir.
Sağlam hadislere göre Hz. Muhammed, vergi memurlarına göndermek
üzere bir kitap yazmış, bir adama köle satarken adeta herhangi bir mal
gibi sağlam olduğuna dair bir de garanti
belgesi düzenler gibi yazı yazmış.
Şu da önemli ki, muhaliflerin Hz. Muhammed’e karşı kullandıkları kötü
ifadeler Kur’an’da hep işlenmiş: Şair,
deli, sihirbaz, saçına sapan rüyalar, kafadan uydurma, eski toplulukların masalları
(mitolojiler), birilerinden kopya alıyor, ona yardım ediyorlar gibi ifadeler
geçiyor; ancak okuma-yazması yoktur
anlamında onların bu yönlü herhangi bir eleştirileri Kur’an’da yoktur. Eğer böyle bir eksiği olsaydı, muhalif
olanlar ilk etapta bunu kullanırdı: (A) harfi nedir bilmeyen bir insandan
peygamber mi çıkar, diyeceklerdi. Ama böyle bir şey yok. Yineliyorum: Hz.
Muhammed’in eşlerinden Hz. Ayşe, Hafsa ve Ümmü Seleme, yine diğer kadınlardan
Ukbe kızı Ümmü Gülsüm, Şifa binti Abdillah Adeviye, Sa’d kızı Ayşe, Mikdad
kızı Kerime gibi kadınlar bile imkân bulup okuma-yazma öğrenmişken, Muhammed’in okumamış olması inandırıcı
değildir. Özetle, onun okuryazar olmadığı tezi, peygamberliğini kanıtlamak
için ortaya atılan asılsız bir iddiadan öte bir şey değildir. Hz. Muhammed’in okuryazar olduğuna dair
16 somut örnek ve ayrıntılar için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.58-77).
Not.3 A’lak
1, Ankebût 48:
a) Muhammed’in okuryazar olmadığı iddiasının (Ankebût
48) mantıkla bağdaşması mümkün
değildir. Kur’an’ın ilk cümlesi (A’lak
1) “Oku!”dur. O halde insanlığa
taşıdığı ilk mesajı “oku!” olan bir
insan (Allah elçisi), nasıl olur da 63
yıllık hayatı boyunca okuma yazma öğrenememiş?
b) Muhammed ya Allah’ın bu emrini yerine getirmemiş ya da okuma yazmayı öğrenecek akli yeteneği yok demektir. Oysa akıllı ve
zeki olmak (fetanet sahibi olmak) İslama göre peygamberliğini ön şartıdır.
Dolayısıyla Muhammed’in okuryazar
olmadığı iddiası sadece inandırıcı olabilmek (“öyleyse bu kitap kesin Allah’tandır” dedirtebilmek) için uygulanan bir taktiktir.
d) Sonuç olarak; “Kur’an, Allah’ın Muhammed
aracılığıyla insanlığa gönderdiği bir kutsal kitap değil; tam tersine, Muhammed’in
şu veya bu şekilde ortaya çıkardığı beşeri bir yapıttan ibarettir”.
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.41-46).
Not.4 Aslında
insanlar Kuran’ın içini açmamışlar,
insan dini konularda gerçekten
cahildir. Burada Muhammed’in Kuran’a
inandırıcılık kazandırmak için başvurduğu farklı bir taktiğine,
birkaç örnek ayetle değinmek istiyorum.
a) İsrâ 88, Yunus 37, 38, Hûd 13,
14, En'am 38, 92, Zumer 27, Fussilet 44, Kehf 54, Nahl 89, 103, Secde 2, 3,
Hakka 43, 44, Rum 58, Ankebût 48, Bakara 2, 23, 24, Âl-i İmrân 7, Nisâ 82:
Bu ayetlerde özetle; “Biz bu kitapta
hiçbir şey eksik bırakmadık. Yoksa ‘Kur’an’ı
Muhammed uydurdu’ mu diyorlar? Bunu diyenin dili Arapça değildir (dili
yabancıdır). Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından
uydurulmamıştır. Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. Şüphedeyseniz, haydi siz de onun gibi bir sure getirin (ortaya
çıkarın). Bu Kur’an’ın bir benzerini
getiremezler” diyor
ve adeta meydan okunuyor.
b) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193, 199, Yusuf 2, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 3, Duhan
58, Ahkaf
12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ayetlerde özetle “Bu Kur’an ise apaçık Arapça’dır. (Ey
Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin
dilinle kolaylaştırdık. Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik.” diyor.
Sonuç: Bu
ayetlerin Kur’an’a inanırlık kazandırmak
için Muhammed tarafından ortaya atıldıkları, bizzat bu ayetlerden net
bir biçimde anlaşılıyor.
Kıssa: Balıkesirli
ilahiyatçı bir Prof. Hocamız anlatıyor: “Takvasıyla, Arapçası ile
meşhur bir hoca vardı ve bir Cuma günü bize camide vaaz verdi. Ara sıra
konuşmalarında ‘E’s-Sa’leb’u ve’l Unkud’
diyordu. Kimse bunun anlamını bilmiyordu. Biz bundan, “Arapça çok iyi biliyor, allame-i cihandır” sonucuna
varıyorduk. Vaazı bitince herkes
elini öpmek için kuyruğa girdi. Daha sonra İlahiyata gittiğim
sıralarda o cümlenin ne anlama geldiğini öğrendim; meğerki ‘Sa’leb’ Arapçada tilki, ‘Unkud’ da üzümmüş,
halkı etkilemek için konuşması arasında bir nevi nakarat gibi sık sık
kullanıyormuş. İşte böylesine boş
şeylerle insana elini öptürmeyi başarıyordu.”
Hisse: Gerçekten inananların durumu bu. Ben de
bunun içinden geldim, daha önce ben de böyle inanıyordum. Özellikle ölümden sonraki ütopya, cahil insanlar üzerinde çok
olumsuz etki yapar. Ölümden sonraki korkudan dolayı Kur’an ne
kadar yararsız şeyleri anlatsa da inananlar kolay kolay vazgeçemezler.
Kaynak: 1)
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.192-193).
2) Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.15, 19-21).
49. Hayır, o,
kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim
âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder.
50. Dediler ki: “Ona
Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır
ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
51. Kendilerine
okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?3 Şüphesiz
bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır.
52. De ki: “Benimle
sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir.
Batıla inanıp Allah’ı inkâr edenler var ya; işte onlar asıl ziyana
uğrayanlardır.”
53. Senden azabın
çabucak gelmesini istiyorlar. (Hikmet gereği) belirlenmiş bir süre olmasaydı,
azap onlara mutlaka gelirdi. Onlar farkında değillerken kendilerine ansızın
elbette gelecektir.
54-55. Senden azabın
çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının
altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır.
Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın” diyecektir.
56. Ey iman eden
kullarım! Şüphesiz ki benim arzım (yeryüzü) geniştir. O hâlde, ancak bana
kulluk edin.4
57. Her can ölümü
tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
Not.1 ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Kasas 88, Enbiya 35, Ankebut 57, Al-i İmran185:
Bu ayetlerdeki “her canlı ölümü tadacaktır” cümlesi harfiyen şair Kuss bin
Saide’den alınmıştır.
Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm,
kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma
yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil
diğer konuşmalarını anlatıyor.
Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.
Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında,
giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Gidenler
halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor.
Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret
var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete
anlatıyor.
Kuss
Hıristiyan’dı;
ancak arayışlar içindeydi, yeni bir
din peşindeydi. Daha doğrusu “ben
peygamberim, bana vahiy geldi” demeye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.
Demek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi.
Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha
gibileri de o dönem peygamberliğini
ilan edenler arasındaydı.
Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar
için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).
58. İman edip salih
amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî
kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne
güzeldir!
59. Onlar, sabreden
ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.
60. Nice canlılar
vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de
Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
61. Andolsun, eğer
onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?”
diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan)
döndürülüyorlar?
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler”
cümlesini aşırı derecede
tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38, Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla
diyebilirim ki, Kuran’da en çok tekrarlanan ayetler tanrının varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki tanrının kendi varlığından kuşkusu
olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
62. Allah,
kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah, her
şeyi hakkıyla bilendir.
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var
olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.
(pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor. (pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı
hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada. (pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor. (pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.222-236).
63. Andolsun, eğer
onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra
diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd
Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar.
64. Bu dünya hayatı
ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek
hayat odur. Keşke bilselerdi!
65. Gemiye bindikleri
zaman dini Allah’a has kılarak O’na dua ederler. Onları kurtarıp karaya
çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah’a ortak koşuyorlar.
66. Kendilerine
verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar
bakalım! İleride bilecekler.
67. Çevrelerindeki
insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli
bir yer kıldığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ batıla inanıyorlar da Allah’ın
nimetini inkâr mı ediyorlar?
68. Allah’a karşı
yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim
kimdir? Cehennemde kâfirler için bir yer mi yok?
69. Bizim uğrumuzda
cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz
Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Âyette, kâinatta
yaratma olayının aralıksız devam ettiği vurgulanmakta, Allah’ın yaratma
kudretine dikkat çekilmektedir. Bir canlı yok olurken yerini başka bir canlı
almaktadır. Bu kanun, toplumsal hayatta da mükemmel bir uygulama alanı bulur.
Milletlerin biri yok olurken yerine bir başka millet geçer. Bir sonraki âyette
de işin bu yönü ön plana çıkarılmıştır. Sonuç olarak da âyetlerde öldükten
sonra tekrar diriltilmenin gerçekleşeceğine işaret edilmiş olmaktadır.
3. Hz. Peygamberden
mucize isteyenlere karşı bu âyette, “Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş
olmamız onlara yetmedi mi?” şeklinde cevap verilerek âdeta Kur’an’ın sürekli
bir mucize oluşuna dikkat çekilmiş olmaktadır.
4. Bu âyet, Mekke’de
dinlerini hayata geçirme imkânından yoksun bırakılan müslümanlar hakkında inmiş
ve onların dinlerini hayata geçirebilecekleri yere hicret edebileceklerini
vurgulamıştır. Âyette herhangi bir yerde dinlerini güzelce yaşama imkânından
yoksun bırakılan müslümanların inançlarının gereğini yerine getirebilecekleri
ortamlara intikal edebilecekleri mesajı verilmektedir.
MUTAFFİFÎN | ÖLÇÜDE HİLE YAPANLAR
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |