56- SAF TUTANLAR (DİZİLENLER) |
SÂFFÂT (Kitap Sırası-37)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1-4. Saf bağlayıp
duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara
andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.1
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
5. O, göklerin,
yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.2
6. Biz, en yakın
göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.
7. Onu itaatten
çıkan her şeytandan koruduk.
Not.1 Hicr 17-18 ve Saffat 6-10 ayetlerinde geçtiği gibi Allah, göklere çıkmayı şeytanlara yasakladığı halde onlar
buna rağmen yine geçebiliyorlarmış; ancak Allah onları yıldızlarla taşlayıp engel oluyormuş.
a) Peki, Allah’ın yasağına rağmen onların geçmesi nasıl mümkün olabiliyor!
Kaldı ki, neden daha
önce bu yasak onlara uygulanmadı da Muhammed’den itibaren uygulanmaya
kondu; önceki insanlara da günah değil miydi ki şeytanlar meleklerden
bilgi çalıp onlara karşı kullansın (Kur’an mantığından hareketle)!
b) Kuran’a bakılırsa fezada şeytanlarla melekler arasında
adeta bir kovalamaca yaşanıyor, sanki birbirlerini Scud ve Petriot füzeleri
gibi yutmağa çalışıyorlar. Ancak zulmün yeryüzünde gitgide artması
gösteriyor ki her ne kadar Kuran’ın
Allah’ı, “Yeryüzündeki insanlar
hakkında program yapan melekleri dinlemek için göklere çıkmak
isteyen şeytanlara artık bu yolu kapattım” diyorsa da; dünyadaki
gidişat gösteriyor ki şeytanlar
bir yolunu bulup yasak bölgenin ötesine geçebilirler! Peki, işin masal tarafı bir yana nedir
bu olay, şeytanların göklere çıkma meselesi nasıl
ortaya çıkmış?
c) Muhammed dâhil, eski insanlar, halk tabiriyle yıldız kayması diye bilinen ve geceleyin çıplak gözle de
görülebilen “meteor ile meteorit”
taşlarını, göklere çıkan
şeytanlara/cinlere karşı melekler tarafından silah olarak kullanılan bir
nevi yıldız parçaları olarak algılamışlar. Tabi ki “Yanlış
hesap Bağdat’tan döner” misali, hiçbir yanlış bilim testini geçemez. Bilim ve teknoloji ilerleyince bu tür
mitolojik inançların hakikati gün ışığına çıkıyor.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163).
8-9. Onlar, yüce
topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için
her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.
10. Ancak onlardan
söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).
Not.1 Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra
88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12, Ahkaf 29-32,
Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.
a) Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz
ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.
b) Bir yerde cinlerin Allah’ın
izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).
c) Bir ayette cin ve insanların
yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).
d) Rahman 14-15 ve Hicr
26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş korundan/
özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman
33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve göklerin dışına
çıkın bakalım” diyor.
e) Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu
Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor:
“Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir
ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini
haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek hem
cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.
f) “Andolsun ki biz -Allah olarak-
çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi
çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin
devamında, “Bu cin ve insanların
çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.
g) Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan
cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani
insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu
bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini
sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.
h) Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere
çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona
göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı
tedbir alıyorlardı ve yine mademki
Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu
durumda dünyadaki insanların daha rahat
etmeleri gerekirken -zira artık şeytanların ellerinde haber alma
hakkı, istihbari bilgiler edinme imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk
etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her
gün artarak devam ediyor!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).
11. (Ey Muhammed!)
Şimdi sen onlara sor: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız
diğer şeyleri yaratmak mı?3 Şüphesiz biz onları yapışkan bir
çamurdan yarattık.
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi
içinde net çelişkileri mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır.
bkz.
Arif Tekin, age, (pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
12. Hayır, sen
(onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.
13. Kendilerine öğüt
verildiği zaman öğüt almıyorlar.
14. Bir mucize
gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.
15. (Dediler ki:) “Bu
bir büyüden başka bir şey değildir.”
16. “Gerçekten biz,
ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar
diriltileceğiz?”
17. “Önceden gelip
geçmiş atalarımız da mı?”
18. De ki: “Evet, hem
de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”
19. O ancak şiddetli
bir sesten ibarettir.4 Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır)
beklemektedirler.
20. Şöyle diyecekler:
“Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.”
21. Onlara, “İşte bu,
yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.
22-24. Allah, meleklere
şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta
olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın.
Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
25. Onlara, “Ne diye
yardımlaşmıyorsunuz?” denir.
26. Hayır, onlar
bugün teslim olmuş kimselerdir.
27. Birbirlerine
yönelip sorarlar (çekişirler).
28. Şöyle derler:
“Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.”
29. Diğerleri de
onlara şöyle derler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz.”
Not.1 KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH:
a) Mürselat 35-36, Yasin 65,
Kasas 78, Rahman 39: Bu ayetlerde
kıyamet günü ne insandan, ne de cinden günahı
sorulmayacak. O gün suçluların
ağızları mühürlenecek; ancak elleri
konuşacak, ayakları da şahitlik edecek! Yani suçları kesinleşmiş olanlara
günahları konusunda soru sorulmayacak (çünkü Allah hepsini bilir) deniliyor. “Bu, onların konuşamayacakları gündür. Özür dilemek için onlara
izin de verilmeyecek” deniliyor Kur’an’da.
Bir de bunun tam tersi var. Mesela;
b) Kaf 28, Hicr 92-93, Saffat
27-29, Zumer 31: (Ey Muhammed!) Rabbine and olsun ki, onların hepsinden, yaptıklarını mutlaka soracağız.
Şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin
huzurunda yargılanacaksınız. Allah o gün şöyle diyecek: “Benim huzurumda
çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size daha önceden yaptım.” Suçlular
birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: “Siz bize sağdan
gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” Diğerleri de onlara şöyle karşılık
verirler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz” anlamında farklı içerik belirten ayetler var.
Sonuç: Peki, o zaman soru-cevap şeklinde bir
yargılama var mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok; artık
kendisi bildiği için istediğini cennete, istediğini de cehenneme mi atacak?
O
gün insanlar konuşacak mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok mu?
Bu bilinmiyor...
Kur’an’daki
bilgi bir şekilde birbirine zıt.
Not.2 İşte
Kur’an’da böylesine zıt olan ayetler hakkında İslam âlimleri nasih ve mensuh kuralını devreye
koymuşlar.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.233-234).
ayrıca: KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala
6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:
(BU
KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
30. “Bizim, sizin
üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.”
31. “Artık Rabbimizin
sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.”
32. “Evet, biz sizi
saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.”
33. Artık onlar o gün
azapta ortaktırlar.
34. İşte biz
suçlulara böyle yaparız.
35. Çünkü onlar,
kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp
büyüklük taslıyorlardı.
36. “Biz, deli bir
şair için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?” diyorlardı.
37. Hayır, öyle
değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir.
38. Şüphesiz siz
mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız.
39. Siz ancak
işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.
40. Ancak Allah’ın
halis kulları başka.
41-42. İşte onlar için
belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.
43. Onlar Naîm
cennetlerindedirler.
44. Koltuklar
üzerinde karşılıklı olarak otururlar.
45-46. Onların etrafında
cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler
dolaştırılır.
47. Onda baş döndürme
özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.
48. Yanlarında
bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.
49. Sanki onlar
(beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır.
50. Derken
birbirlerine yönelip sorarlar.
51. İçlerinden biri
der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.”
52. “Sen de tekrar
dirilmeyi tasdik edenlerden misin?” derdi.
53. “Gerçekten biz,
ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba
çekileceğiz?”
54. Konuşan o kimse,
yanındakilere, “Bakar mısınız, hâli ne oldu?” der.
55. Kendisi de bakar
ve onu cehennemin ortasında görür.
56. Ona şöyle der:
“Allah’a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin.”
57. “Rabbimin nimeti
olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.”
58-59. “Nasıl, ilk
ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz?5 Bize azap edilmeyecek
miymiş?”
60. Şüphesiz bu
(cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır.
61. Çalışanlar
böylesi için çalışsınlar!
62. Ziyafet olarak bu
mu daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
63. Şüphesiz biz onu
zalimler için bir imtihan aracı kıldık.6
64. O, cehennemin
dibinde biten bir ağaçtır.
65. Onun meyveleri
sanki şeytanların kafalarıdır.7
66. Cehennemlikler
ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır.
67. Sonra onlar için
bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır.
68. Sonra onların
dönüşleri mutlaka cehennemedir.
69. Çünkü onlar
babalarını sapık kimseler olarak buldular.
70. Kendileri de
onların izinden koşa koşa gitmektedirler.
71. Andolsun,
onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
72. Andolsun, biz
onlara da uyarıcılar göndermiştik.
73. Bak,
uyarılanların sonu nasıl oldu!
74. Ancak Allah’ın
ihlâslı kulları başka.
75. Andolsun, Nûh
bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!
76. Onu ve ailesini o
büyük sıkıntıdan kurtardık.
77. Onun neslini
yeryüzünde kalanlar kıldık.
78. Sonradan gelenler
arasında ona güzel bir ad bıraktık.
79. Âlemler içinde
Nûh’a selâm olsun!
80. İşte biz iyilik
yapanları böyle mükâfatlandırırız.
81. Çünkü o, bizim
mü’min kullarımızdandı.
82. Sonra biz,
diğerlerini suda boğduk.
83. Şüphesiz İbrahim
de O’nun taraftarlarından idi.
84. Hani o, Rabbine
temiz bir kalple gelmişti.
85. Hani babasına ve
kavmine şöyle demişti: “Siz neye tapıyorsunuz?”
86. “Allah’ı bırakıp
da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?”
87. “O hâlde,
âlemlerin Rabbi hakkında görüşünüz nedir?”
88-89. İbrahim, yıldızlara
baktı ve “Ben hastayım” dedi.
90. Bunun üzerine
arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.8
91. İbrahim, onların
putlarının tarafına gizlice gitti ve şöyle dedi: “Yemez misiniz?”
92. “Ne diye
konuşmuyorsunuz?”
93. Derken üzerlerine
yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi.
94. Kavmi (telaş
içinde) koşarak ona doğru geldi.
95. İbrahim, şöyle
dedi: “Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?”
96. “Oysa Allah sizi
de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.”
97. Kavmi, “Onun için
bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın” dedi.
98. Böylece ona bir
tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık.
99. İbrahim, şöyle
dedi: “Ben Rabbime (O’nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol
gösterecektir.”
100. “Ey Rabbim! Bana
salihlerden olacak bir çocuk bağışla.”
101. Biz de ona uysal
bir oğul müjdeledik.
102. Çocuk kendisiyle
birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni
boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım,
emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.
103-104. Nihayet her
ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz
üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
105. “Gördüğün rüyanın
hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle
mükâfatlandırırız.”
106. “Şüphesiz bu
apaçık bir imtihandır.”
107. Biz, (İbrahim’e)
büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.
108. Sonradan gelenler
arasında ona güzel bir ad bıraktık.
109. İbrahim’e selâm
olsun.
110. İyilik yapanları
işte böyle mükâfatlandırırız.
111. Çünkü o mü’min
kullarımızdandı.
112. Biz onu
salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik.
113. Onu da İshak’ı da
uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine
apaçık zulmedenler de.
114. Andolsun, biz
Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk.
115. Onları ve
kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
116. Onlara yardım
ettik de onlar galip gelenler oldular.
117. Biz onlara
(hükümlerimizi) açıklayan Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.
118. Onları doğru yola
ilettik.
119. Sonradan gelenler
arasında onlara güzel birer ad bıraktık.
120. Mûsâ’ya ve Hârûn’a
selâm olsun.
121. Şüphesiz biz
iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
122. Çünkü onlar mü’min
kullarımızdan idiler.
123. Şüphesiz İlyas da
peygamberlerden idi.
124. Hani kavmine şöyle
demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
125-126. “Yaratıcıların
en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e
mi tapıyorsunuz?”9
127. Onu yalanladılar.
Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.
128. Ancak Allah’ın
ihlâslı kulları başka.
129. Sonradan gelenler
içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.
130. İlyas’a selâm
olsun.
131. Şüphesiz biz
iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
132. Çünkü o bizim mü’min
kullarımızdandı.
133. Şüphesiz Lût da
peygamberlerdendi.
134-135. Hani biz onu ve
geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün
ailesini kurtarmıştık.
136. Sonra da
diğerlerini yok ettik.
137-138. Şüphesiz sizler
(yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına
uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
139. Şüphesiz Yûnus da
peygamberlerdendi.
140. Hani o kaçıp yüklü
gemiye binmişti.
141. Gemidekilerle
kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu.10
142. Böylece, Yûnus
kendini kınayıp dururken balık onu yuttu.
143-144. Eğer o, Allah’ı
tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne
kadar balığın karnında kalırdı.
145. Derken biz onu
hasta bir hâlde sahile attık.
146. Üzerine geniş
yapraklı bir ağaç bitirdik.
147. Biz onu yüz bin,
yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.
148. Nihayet onlar iman
ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
149. Ey Muhammed!
Onlara sor: Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı?
150. Yoksa biz
melekleri dişi olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?
151-152. İyi bilin ki
onlar kendi uydurmaları olarak, “Allah çocuk sahibi oldu” diyorlar. Onlar
elbette yalan söylüyorlar.
153. Yoksa Allah
kızları erkeklere tercih mi etti?
154. Neyiniz var? Nasıl
hüküm veriyorsunuz!
155. Hiç düşünmüyor
musunuz?
156. Yoksa sizin apaçık
bir deliliniz mi var?
157. Eğer doğru
söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!
158. Allah ile cinler
arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna
getirileceklerini bilirler.
159. Allah, onların
nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
160. Ancak Allah’ın
ihlâslı kulları bunlar gibi değildir.
161-163. (Ey müşrikler!)
Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp
Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
164. (Melekler derler
ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”
165. “Şüphesiz biz
(orada) saf duranlarız.”
166. “Şüphesiz biz
(Allah’ı) tespih edip yüceltenleriz.”
167-169. Müşrikler) şunu
da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap
olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
170. Fakat (kitap
gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.
171. Andolsun,
peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:
172. “Onlara mutlaka
yardım edilecektir.”
173. “Şüphesiz
ordularımız galip gelecektir.”
174. O hâlde, bir
süreye kadar onlardan yüz çevir
175. Gözetle onları,
yakında onlar da görecekler.
176. Yoksa onlar
azabımızı acele mi istiyorlar?
177. Fakat azabımız
onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!
178. Ey Muhammed! Bir
süreye kadar onlardan yüz çevir.
179. (Bekle ve) gör.
Onlar da yakında görecekler.
180. Senin Rabbin;
kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır,
yücedir.
181. Peygamberlere
selâm olsun.
182. Hamd, âlemlerin
Rabbi olan Allah’a mahsustur.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Âyetlerde belirtilen
işleri yapanların melekler, yahut mü’minler ve özellikle âlimler olduğu tefsir
bilginlerince ifade edilmiştir.
2. Mevsimlere göre
güneş ufuk çizgisinde her gün farklı noktalarda doğup batmaktadır. Bu itibarla
bir yıllık süre içinde birçok “Doğu”, birçok “Batı” oluşmaktadır. (Konu ile
ilgili olarak ayrıca bakınız: Rahmân sûresi, âyet, 17 ve dipnotu.)
3. Âyet, öldükten sonra
yeniden diriltilmeyi inkâr edenlere cevap niteliğindedir. Zor olanı yapabilenin
kolay olanı da yapabileceği vurgulanarak, öldükten sonra dirilmenin
gerçekleşebileceği ortaya konulmaktadır.
4. Buradaki “şiddetli
ses” ile ikinci sûr üfürülüşü kastedilmektedir.
5. Buradaki “ilk ölüm”
ifadesi, ikinci bir ölümün gerçekleşeceğini ifade etmez. Müşrikler, ölüp yok
olacaklarını, bir daha diriltilmeyeceklerini iddia ediyorlardı. Onlara en büyük
elem ve ızdırap kaynağı ölüm idi. Kısaca onların gözünde ölüm, elem, ızdırap ve
azabın sembolü idi. O yüzden, “öldükten sonra yok olup gideceğiz. Bir daha
dirilmek ve Muhammed’in iddia ettiği gibi azap görmek yok” anlamına gelmek
üzere, “İlk ölümümüzden başka ölüm yok diyorlardı.”
6. Müşrikler,
cehennemde “zakkum” denen bir ağacın olduğunu işitince, “Ateş ağacı yakar.
Böyle bir ağaç olamaz”, diyerek bunu inkâr ettiler. Allah’ın, dilerse ateşte
yanmayan bir ağaç yaratabileceğini düşünemediler. Böylece zakkum ağacı, iman
edip etmemeleri noktasında müşrikler için bir imtihan vesilesi olmuştu.
7. Şeytanların nasıl
birer varlık oldukları insanlarca bilinmemekte ise de, onların çirkin ve
zararlı varlıklar olduğu zihinlerde yer etmiş bir gerçektir. İşte zakkum
meyvesinin de çirkin ve zararlı olduğunu ifade etmek açısından böyle bir
benzetme yapılmıştır.
8. İbrahim, babasının
ve kavminin taptığı putları kötüleyince, bu putların fayda ya da zarar
veremeyeceklerini göstermek üzere yalnız kalıp putları kırmak istiyordu. Kavmi
bayram yerine giderken İbrahim’i de çağırdıklarında o, yıldızlara bakarak “Ben
hastayım” demişti. İbrahim böyle yaparak, yıldızlardan hüküm çıkaran kavmine
güya kendisinin de bu bilgiyi yıldızlardan aldığını anlatmak istemişti. Kavmi
de hastalık kapmamak için onu bırakıp gidince, İbrahim yalnız kalma fırsatını
yakalamış oldu.
9. “Ba’l”, o dönemde
Şam bölgesinin “Bekk” yöresinde tapılan bir putun adıdır.
10. Tefsir kaynaklarında
rivayet edildiğine göre, Yûnus peygamber kavminin baskılarına dayanamayıp
aralarından kaçarak bir gemiye binmişti. Gemideki yolculardan bir kısmının
atılması gerekti. Çekilen kur’a sonunda Yûnus da atılanlar arasında yer aldı.
LOKMÂN | TANRI ELÇİSİ LOKMÂN HİKÂYESİ
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |