ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            23- YILDIZ | NECM (Kitap Sırası-53)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Mekke döneminde inmiştir. 62 âyettir. Sûre, adını ilk âyetin başındaki “en-Necm” kelimesinden almıştır. Necm, yıldız demektir. Sûrede başlıca, Kur’an’ın vahiy eseri olduğu vurgulanmakta, herkesin yaptığının karşılığını göreceği, Allah’ın kudretinin delilleri konu edilmektedir.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1-2.      Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

3.         O, nefis arzusu ile konuşmaz.

Not.1         KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Bu konuda Nisaburi, “Eğer Hz. Muhammed’in hadisi vahye dayalı ise, o zaman ayeti geçersiz kılabilir; yok onun kendi görüşü ise, o zaman olmaz” diyor. Peki, bu durumda Hz. Muhammed’in bir hadisinin vahye dayanıp dayanmadığı nasıl bilinir, bunun ispatı ne?

                   Tabi ki bu da ayrı bir sorun. Bir hadisin ayetin hükmünü ortadan kaldırabileceğini söyleyenlerin kanıtı, “Muhammed arzusuna göre söylemiyor ayetidir (Necm 3).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.243).

ayrıca:      KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala 6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:

                   (BU KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

4.         (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.

5-7.      (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.

8.         Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.

9.         (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.

10.       Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.

11.       Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.

12.       (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?

13.       Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.

14.       Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında.

15.       Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.

16.       O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.

17.       Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.1

18.       Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.

19-20.  Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?2

Konu:         ŞEYTAN AYETLERİ: Necm 19-20, Hac 52:

                   (BU KONU NECM SURESİ’NİN SONUNDA -62. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

21.       Erkek size de, dişi O’na mı?3

22.       Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.

23.       Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.

24.       Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?4

25.       Oysa, Ahiret de dünya da Allah’ındır.

Not.1         ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Bu ayetteki hem ahiret, hem dünyanın rabbidircümlesinin Arapçası birebir aynı kalıpla şair Kuss bin Saide’den alınmıştır.

                   Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm, kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil diğer konuşmalarını anlatıyor.

                   Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.

                   Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında, giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Giden­ler halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor. Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete anlatıyor.

                   Kuss Hıristiyan’dı; ancak arayışlar içindeydi, yeni bir din pe­şindeydi. Daha doğrusu “ben peygamberim, bana vahiy geldi” de­meye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.

                   De­mek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi. Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha gibileri de o dönem peygamberliğini ilan edenler arasındaydı.

                   Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar için...

                   ...bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).

26.       Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.

27.       Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.

28.       Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.

29.       Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.

30.       İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.

31.       Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için (böyle)dir.

32.       Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.

33-34.  Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?

35.       Gayb’ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?

36-37.  Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?

38.       Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.

39.       İnsan için ancak çalıştığı vardır.

40.       Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.

41.       Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.

42.       Şüphesiz en son varış Rabbinedir.

Not.1         Necm 39-42: Bu ayetler, Muhammed henüz Mekke’deyken inmiştir. Bun­lar, kendilerinden önce ve sonra gelen ayetlerle birlikte değerlendirildiğinde görülecektir ki, buradaki çalışmadan kasıt ahiretle ilgili çalışmadır.                                                                         bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.242).

43.       Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.

44.       Şüphesiz O, öldürür ve diriltir.

45,46.  Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.

47.       Şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir.

48.       Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.

49.       Şüphesiz O, Şi’râ’nın5 Rabbidir.

50,51.  Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helâk etti ve hiç kimseyi bırakmadı.

52.       Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.

53-54.  O, “Mu’tefike”yi6 de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.

55.       O hâlde Rabbi’nin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun (ey insan!).

56.       Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

57.       Yaklaşmakta olan (Kıyamet iyice) yaklaştı.

58.       Onu Allah’tan başka açacak kimse yoktur.

59-61.  Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetin Arapçasında geçen;

                   SAMİDUNkelimesi Arapça değildir.

                   Himyerice’dir, “başkaldırı” anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.299).

62.       Haydi Allah’a secde edin ve O’na kulluk edin.

 

Konu:         ŞEYTAN AYETLERİ: Necm 19-20, Hac 52:

a)               Hz. Muhammed’in peygamberliğinin beşinci yılında onun iz­niyle bir grup Müslüman Habeşistan’a hicret ediyor. Bugün nasıl sorunu olanlar Avrupa ülkelerine akın ediyorlarsa demek ki o za­man da Habeşistan’ın insancıl bir yönetimi varmış ki göç için orası seçilmiş.

                   Gidenler arasında halife Osman’la (tabi ki o zaman daha halife değil; halk arasında bu şekil tanındıkları için tüm hali­feler hakkında halife kelimesini kullanıyorum) Hz. Muhammed’in kızı Rukiye de vardı (ki aslında Rukiye Muhammed’le Hatice’nin kızı değildi. Ama İslam tarihinde böyle bir yanlış bilgi söz konu­su. Bununla ilgili geniş bilgiyi başka bir kaynağımda yazdım -Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed’in Ölümü-).

                   İslami kaynaklardaki bilgilere göre; bunlar Hz. Muhammed’in da­vasına inandıkları için, Mekkeli muhalifler tarafından kendilerine haksızlık yapılınca hicret etmek zorunda kalmışlardır.

b)               İşte hem bu yakınlarıyla arkadaşlarının uzaklara gitmesi, hem de Mekke’deki muhalifler tarafından kendisine karşı gösterilen olumsuz tepki, Hz. Muhammed’i psikolojik sıkıntıya sokmuştu.

                   Hatta öyle bir an gelmişti ki kendisi, “Keşke bu süreçte Allah sert ayetler göndermeseydi; keşke uzlaşmacı ayetler indirseydi” diye istekte bulunu­yordu.

c)               Nitekim bunun akabinde de istediği şekilde ayetler indiril­miştir!

                   İşte bu olup bitenler esnasında, bir gün toplum içindeyken Necm suresi iniyor ve onu orada kendilerine okuyor.

                   Gördünüz, mü Lat, Uzza’yı, ve üçüncüsü olun Menat’ı” ayetini okuyup devamında,

                   İşte bunlar yüce kuğu kuşlarıdır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul edilir şeklinde ilginç bir ayetle devam ediyor.

                   Tabi ki mevcut Kur’an’da bu son cümle yok.

                   Bu sureyi bitirince secdeye varıyor; orada bulunan kim varsa, Müslümanlar-müşrikler herkes onunla beraber secde ediyor ve enteresandır ki bu onun ilk tilavet secdesi oluyor.

d)               Hz. Muhammed adı geçen üç putu öven bu ayeti okuyunca, Müslümanlar da, inanmayanlar da hayretler içinde kalıyorlar.

                   Müslümanlar, tanrı nasıl putları öven ayetler gönderir, diye şoka giriyor; muhalefetse, demek ki sonunda Muhammed inadından vazgeçip uzlaşma yolunu seçti, bizimle barış içinde yaşamaya vardı ki, putlarımızı öven ayetler indirdi, şeklinde yorum yapıyor.

                   Bu olay etrafa yayılıyor, hatta Habeşistan’a giden Müslümanlar da bunu duyuyorlar ve nasıl olsa barışmışlar; o zaman biz de memle­ketimize dönelim, diyerek tekrar Mekke yolunu tutuyorlar.

                   Daha sonra yarı yolda bunun yanlış olduğunu, uzlaşmanın olmadığını anlayınca, herkes yine başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.

e)               Hz. Muhammed’in bu sureyi okuduktan sonra secdeye vardığını ve Müslüman-kâfir herkesin secde ettiğini (bir kişi dışında) ifade eden hadisler, en başta Buhari’nin birkaç yerinde geçmektedir.

                   Durum bu iken, kanıt göstermeden rastgele inkâr edenler de var. Her ne kadar Buhari bu putları öven cümleyi kitabına almamışsa da, yine kurduğu cümlelerden gerçek anlaşılıyor.

                   Çünkü diyor ki:

                   Hz. Muhammed bu Necm suresini okuduğu zaman, Müslüman-kâfir herkes secde etmiştir.

                   Ben de soruyorum:

                   Peki kâfir olanlar eğer o övgü ayeti olmasaydı, neye dayanarak secde ettiler, avan­tajları neydi?

                   Gayet açıktır ki, Buhari sıklıkla yaptığı gibi bura­da da ayeti bilerek yazmamıştır.

f)                Hz. Muhammed’in, adı geçen putları öven açıklaması bir ke­re o zaman için hazır bir cümleydi, özellikle Sakif kabilesine bağlı kişiler, senenin belli günlerinde Hz. Muhammed’in o put­lar için dile getirdiği cümleyi, putlarına karşı saygı niyetiyle kul­lanırlardı.

                   Zaten her kabilenin kendi ilahına özel telbiye kelime­leri vardı. Sakifliler de yukarıdaki cümleyi kullanırlardı. Müslümanlarca bugünkü Hac ibadeti ifa edilirken söylenen ‘Telbiyye/ Lebbeyke’ daha önce bazı kabileler tarafından söylendiği gi­bi, Hz. Muhammed’in bu putlar hakkında kullandığı ifade de Sakiflilerin adeta bir nevi telbiyyeleri durumundaydı.

                   Hz. Muhammed, karşı tarafla uzlaşmak için onların bu hazır cümlelerini kul­lanmıştır.

g)               Onun bu farklı çıkışı (uzlaşmacı yanı) ise sonunda ters tepiyor, bu ayetler Allah tarafından tekrar ortadan kaldırılıyor. Olay bu şekilde kapanmış oluyor.

                   Ama tam da kapanmamıştır ki, kullandığı cümlenin izleri, kanıtları o surede kalmıştır.

Şöyle ki:    Necm 19 ve 20. ayetlerinde Gördünüz mü Lât’ı, Uzza’yı ve üçüncüsü olan Menat’ı diyor.

                   Bu şekilde ayetten hiçbir şey an­laşılmıyor; cümle bu haliyle eksiktir:

                   Cümle lehte mi, yoksa aleyhte mi bu haliyle hiçbir şey anlaşılmıyor.

                   Burada Diyanet Vakfı’nın Kur’an tercümesini ekleyelim ki daha iyi anlaşılsın:

                   Gördünüz mü o Lat ve Uzza’yı ve üçüncüleri olan ötekini, Menat’ı?

                   Cümle bu şekilde söyleniyor ve ondan sonra başka bir konuya geçiliyor.

h)               Aslında Kur’an’dan atılan o uzlaşma cümlesi ile kalan kısım arasında bütünlük açısından bir bağlantı olduğu kesin. Bence, Hz. Muhammed şu an var olan kısımla bir giriş yapıyor, daha sonra konuyu açıyor ve cümle denklemi şöyle olu­yor:

                   Bu Lat, Uzza ve Menat var ya; işte onların Allah katında şe­faatleri kabul edilir, bunlar yüce tanrıçalardır.”

                   Sonradan cümle­nin son kısmı atılıyor. Bunu yapınca da kalan kısım bir anlam ifade etmeden orta yerde kalıyor. Yani hiçbir kaynağa başvurma­dan, sadece ayetin bu anlaşılmaz yapısına bakılınca aslında bel­li oluyor ki ayetten bir şeyler atılmış.

                   Zaten sayısız İslam düşü­nürü olayı doğru bir şekilde işlemişlerdir.

i)                 Bir de Kur’an okunurken bazı yerlerde secde ayetleri var; orayı okuyunca tilavet/okuma secdesi adıyla kişinin secde etme­si gerekiyor. İşte bu âdet ilk defa bu surede ve bu olayda başlıyor.

                   Neden tilavet secdesi bu olayda meşru oluyor? Demek ki biz barıştık, bunun üzerine bize düşen Allah’a teşekkür etmektir. Bu­nu da secde ile yerine getirelim niyeti söz konusudur. Zaten Hz. Muhammed bir sözünde, “İnsanın tanrıya en yakın olduğu an, onun secde ettiği andır” diyor.

j)                 Daha önce de belirtildiği gibi bu konuda Hz. Muhammed’in açıklamaları var ki, keşke bu süreçte moral bozucu, ayrımcı ayetler gelmeseydi, diyor. İşte bu övgü dolu ayetlerle bu keşke­nin gereği yapılmış aslında.

k)               ŞEYTAN AYETLERİ KAPATILIYOR:

                   Ama sonunda bakmış ki kâfir olan­lar zaten inanmazlar; bari Müslümanları kaybetmeyeyim düşüncesiyle geri adım atmak zorunda kalmış ve daha sonra anlata­cağım Hac süresindeki ayetle şeytanın aslında kendisini kandırdığını, Cebrail’in gelip ayeti düzelttiğini öne sürmüştür.

l)                 Diğer yandan kâfir dedikleri kişiler zaten tanrıya inanırlardı. Mesela henüz Muhammed yokken babasının adı Abdullah, dede­sinin adı Abdülmuttalip idi. Medine’de Muhammed’e rakip olan ve münafıkların lideri diye bilinen kişinin adı, Abdullah b. Selul idi. Bu, Allah’ın kulu demektir.

                   Yalnız bu adamın değil; çoğu kâ­fir dedikleri kişilerin isimlerinde de Allah kelimesi vardı.

m)              Ayrıca Kur’an’da bu putlara inananlar hakkında şöyle bir ayet de var:

                   Bunlar, ‘Bu putlar bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara kul­luk ediyoruz’ diyorlardı.” (Zümer 3)

                   Yani bu putlar ancak temsiliydi.

                   Şimdi nasıl Müslümanlar Hac’da taş atarken/şeytanı recmederken bundan amacın gerçek şeytan olmadığını, ancak temsili, sembolik bir eylem olduğunu söylüyorlarsa, aynen bunun gibi onların bu tanrıçalara inanmaları da bu amaçlaydı. Görüldüğü gibi Kur’an’da onların bu putlara gösterdikleri önemin gerekçe­si anlatılıyor ve onların deist oldukları kabul ediliyor.

                   Bir de eğer bu ayetlerden maksat Mekke müşrikleriyle uzlaşma olmasaydı, neden yalnız onların putlarının adı geçiyor ki? Çünkü o zaman o coğrafyada çok farklı dinler ve inançlar da vardı.

                   Bellidir ki burada durum özeldir.

n)               Bu durum Hac suresi 52. ayetiyle telafi etmeye çalışılmış. Önce ayetin anlamını verelim:

                   Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey tasarladığında/okuduğunda, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, kendi ayetlerini sağlamlaştırır.”

                   Evet; bu bir Kur’an ayetidir.

o)               Burada İmam Süyuti’nin tefsirinde yazılan açıklamalardan bir özet sunmak istiyo­rum:

                   Cebrail bir daha inipNecm suresinde geçen ayetten, ‘İşte bunlar (adı geçen bu üç put) yüce kuğu kuşları (yani tanrıçalar)dır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul edilir’ kısmını at, bunu şeytan senin kalbine/kafana atmış, bu ayet değildirdiyor.

p)               İşte Hac suresinde geçen, Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır cümlesinin sebep-sonuç ilişkisi, tarihçesi budur.

q)               Cumhur-i müfessirin (Kur’an yorumcularının kahir ekseriyeti), Hz. Muhammed’in ilk etapta o övgü dolu söz­leri ayet olarak okuduğunu; ancak şeytanın burada Hz. Muhammed’i kandırdığını ve Cebrail’in Hac suresinden az önceki ayeti indirerek bu şekilde konuyu kapattığını kabul ediyorlar.

                   İşte şeytan ayetlerinin Kur’an’daki hikâyesi özetle böyledir.

Kaynak:    Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.259-264).





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     Âyette Hz. Peygamber’in Cebrail’i gördüğü anda bakışlarının onda sabitleştiği, başka bir şeye bakamadığı anlatılmaktadır.

2.     Lât, Uzzâ ve Menât, müşriklerin taptıkları putlardan bazılarıdır.

3.     Âyette müşriklerin, “Melekler Allah’ın kızlarıdır” şeklindeki inançları (Bakınız: âyet, 27) kınanmakta, Allah’a, lâyık olmadığı şeyleri isnat etmenin şirk ve bir çeşit putperestlik olduğu ifade edilmektedir.

4.     Âyette müşriklerin, putların şefaatini beklemek gibi yersiz ümitlerinden hareketle, insanoğlunun da her arzusuna kavuşamayacağı vurgulanmaktadır.

5.     “Şi’râ”, Himyer ve Huzâ’a kabilelerinin taptığı bir yıldızın adıdır. Bu ifadeyle, Allah’ın, evrenin yaratıcı ve hâkimi olduğu vurgulanmaktadır.

6.     “Mu’tefike”, altı üstüne getirilmiş demektir. Burada içlerinde yaşayan Lût kavmi ile birlikte alt üst edilen şehirler için özel isim gibi kullanılmıştır.



Sonraki sure
ABESE | YÜZÜNÜ EKŞİTTİ




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting