23- YILDIZ | NECM (Kitap
Sırası-53)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1-2. Battığı zaman
yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.
3. O, nefis arzusu
ile konuşmaz.
Not.1 KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Bu
konuda Nisaburi, “Eğer Hz. Muhammed’in hadisi vahye dayalı ise, o zaman ayeti geçersiz kılabilir; yok onun
kendi görüşü ise, o zaman olmaz” diyor. Peki, bu durumda Hz. Muhammed’in bir hadisinin vahye dayanıp dayanmadığı nasıl
bilinir, bunun ispatı ne?
Tabi ki bu da ayrı bir sorun.
Bir hadisin ayetin hükmünü ortadan kaldırabileceğini söyleyenlerin kanıtı, “Muhammed arzusuna göre söylemiyor” ayetidir (Necm 3).
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.243).
ayrıca: KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala
6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:
(BU
KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
4. (Size okuduğu)
Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.
5-7. (Kur’an’ı) ona,
üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta
bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
8. Sonra (ona)
yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.
9. (Peygambere olan
mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.
10. Böylece Allah
kuluna vahyedeceğini vahyetti.
11. Kalp, (gözün)
gördüğünü yalanlamadı.
12. (Şimdi siz)
gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?
13. Andolsun ki, o,
Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.
14. Sidretü’l-Müntehâ’nın
yanında.
15. Me’vâ cenneti
onun (Sidre’nin) yanındadır.
16. O zaman Sidre’yi
kaplayan kaplamıştı.
17. Göz (gördüğünden)
şaşmadı ve (onu) aşmadı.1
18. Andolsun, o,
Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.
19-20. Lât ve Uzza’ya ve
diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?2
Konu: ŞEYTAN AYETLERİ: Necm 19-20,
Hac 52:
(BU
KONU NECM SURESİ’NİN SONUNDA -62. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
21. Erkek size de,
dişi O’na mı?3
22. Öyle ise bu çok
insafsızca bir paylaştırmadır.
23. Onlar ancak sizin
ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar
hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve
nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından
yol gösterici gelmiştir.
24. Yoksa insan
(kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?4
25. Oysa, Ahiret de
dünya da Allah’ındır.
Not.1 ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Bu ayetteki “hem ahiret, hem dünyanın rabbidir” cümlesinin Arapçası birebir aynı kalıpla şair Kuss bin Saide’den alınmıştır.
Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm,
kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma
yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil
diğer konuşmalarını anlatıyor.
Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.
Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında,
giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Gidenler
halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor.
Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret
var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete
anlatıyor.
Kuss
Hıristiyan’dı;
ancak arayışlar içindeydi, yeni bir
din peşindeydi. Daha doğrusu “ben
peygamberim, bana vahiy geldi” demeye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.
Demek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi.
Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha
gibileri de o dönem peygamberliğini
ilan edenler arasındaydı.
Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar
için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).
26. Göklerde nice
melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve
hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.
27. Şüphesiz ahirete
iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.
28. Hâlbuki onların
bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan,
hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.
29. Öyle ise bizim
zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey
istemeyen kimselerden yüz çevir.
30. İşte onların
ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi
bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.
31. Göklerdeki her
şey, yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla
cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için
(böyle)dir.
32. Onlar, ufak tefek
kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir.
Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da
ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için
kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en
iyi bilendir.
33-34. Şimdi yüz çevireni;
pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?
35. Gayb’ın ilmi
kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?
36-37. Yoksa, Mûsâ’nın ve
Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu
hakikatler kendisine haber verilmedi mi?
38. Hiçbir günahkâr,
başkasının günah yükünü yüklenmez.
39. İnsan için ancak
çalıştığı vardır.
40. Şüphesiz onun
çalışması ileride görülecektir.
41. Sonra
çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
42. Şüphesiz en son
varış Rabbinedir.
Not.1 Necm
39-42: Bu ayetler, Muhammed
henüz Mekke’deyken inmiştir. Bunlar, kendilerinden önce ve sonra gelen
ayetlerle birlikte değerlendirildiğinde görülecektir ki, buradaki çalışmadan kasıt ahiretle
ilgili çalışmadır.
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.242).
43. Şüphesiz O,
güldürür ve ağlatır.
44. Şüphesiz O,
öldürür ve diriltir.
45,46. Şüphesiz O, iki
eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.
47. Şüphesiz tekrar
diriltmek de O’na aittir.
48. Şüphesiz O,
başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.
49. Şüphesiz O,
Şi’râ’nın5 Rabbidir.
50,51. Şüphesiz O, önce
gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helâk etti ve hiç kimseyi bırakmadı.
52. Daha önce de
Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın
kimselerdi.
53-54. O, “Mu’tefike”yi6
de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.
55. O hâlde Rabbi’nin
nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun (ey insan!).
56. Bu da önceki
uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
57. Yaklaşmakta olan
(Kıyamet iyice) yaklaştı.
58. Onu Allah’tan
başka açacak kimse yoktur.
59-61. Şimdi siz gaflet
içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da
ağlamıyorsunuz?
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“SAMİDUN” kelimesi
Arapça değildir.
Himyerice’dir, “başkaldırı”
anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.299).
62. Haydi Allah’a
secde edin ve O’na kulluk edin.
Konu: ŞEYTAN AYETLERİ: Necm 19-20,
Hac 52:
a) Hz. Muhammed’in peygamberliğinin
beşinci yılında onun izniyle bir
grup Müslüman Habeşistan’a hicret ediyor. Bugün nasıl sorunu olanlar
Avrupa ülkelerine akın ediyorlarsa demek ki o zaman da Habeşistan’ın insancıl
bir yönetimi varmış ki göç için orası seçilmiş.
Gidenler arasında halife Osman’la (tabi ki o zaman daha
halife değil; halk arasında bu şekil tanındıkları için tüm halifeler hakkında
halife kelimesini kullanıyorum) Hz.
Muhammed’in kızı Rukiye de vardı (ki aslında Rukiye Muhammed’le Hatice’nin
kızı değildi. Ama İslam tarihinde böyle bir yanlış bilgi söz konusu. Bununla
ilgili geniş bilgiyi başka bir kaynağımda yazdım -Bilinmeyen Yönleriyle Hz.
Muhammed’in Ölümü-).
İslami kaynaklardaki
bilgilere göre; bunlar Hz. Muhammed’in davasına inandıkları için, Mekkeli muhalifler tarafından kendilerine
haksızlık yapılınca hicret etmek
zorunda kalmışlardır.
b) İşte hem bu yakınlarıyla
arkadaşlarının uzaklara gitmesi, hem de Mekke’deki muhalifler tarafından
kendisine karşı gösterilen olumsuz tepki, Hz.
Muhammed’i psikolojik
sıkıntıya sokmuştu.
Hatta öyle bir an gelmişti ki
kendisi, “Keşke bu süreçte Allah sert
ayetler göndermeseydi; keşke uzlaşmacı ayetler indirseydi” diye istekte
bulunuyordu.
c) Nitekim bunun akabinde de istediği şekilde ayetler indirilmiştir!
İşte bu olup bitenler
esnasında, bir gün toplum içindeyken Necm
suresi iniyor ve onu orada kendilerine okuyor.
“Gördünüz,
mü Lat, Uzza’yı, ve üçüncüsü olun Menat’ı” ayetini okuyup devamında,
“İşte
bunlar yüce kuğu kuşlarıdır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul
edilir”
şeklinde ilginç bir ayetle
devam ediyor.
Tabi ki mevcut Kur’an’da bu son cümle yok.
Bu sureyi bitirince secdeye
varıyor; orada bulunan kim varsa, Müslümanlar-müşrikler herkes onunla beraber
secde ediyor ve enteresandır ki bu
onun ilk tilavet secdesi oluyor.
d) Hz. Muhammed adı geçen üç
putu öven bu ayeti okuyunca, Müslümanlar da, inanmayanlar da hayretler içinde kalıyorlar.
Müslümanlar, tanrı nasıl
putları öven ayetler gönderir, diye şoka giriyor; muhalefetse, demek ki sonunda
Muhammed inadından vazgeçip uzlaşma yolunu seçti, bizimle barış içinde yaşamaya
vardı ki, putlarımızı öven ayetler indirdi, şeklinde yorum yapıyor.
Bu olay etrafa yayılıyor, hatta Habeşistan’a giden
Müslümanlar da bunu duyuyorlar ve nasıl olsa barışmışlar; o zaman biz de memleketimize
dönelim, diyerek tekrar Mekke yolunu tutuyorlar.
Daha sonra yarı yolda bunun yanlış olduğunu, uzlaşmanın
olmadığını anlayınca, herkes yine başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.
e) Hz. Muhammed’in bu sureyi okuduktan sonra secdeye vardığını
ve Müslüman-kâfir herkesin secde ettiğini (bir kişi dışında) ifade eden hadisler, en başta Buhari’nin birkaç yerinde
geçmektedir.
Durum bu iken, kanıt göstermeden rastgele inkâr edenler de var.
Her ne kadar Buhari bu putları
öven cümleyi kitabına almamışsa da, yine kurduğu cümlelerden gerçek
anlaşılıyor.
Çünkü diyor ki:
Hz. Muhammed bu Necm suresini
okuduğu zaman, Müslüman-kâfir herkes secde etmiştir.
Ben de soruyorum:
Peki kâfir olanlar eğer o övgü ayeti olmasaydı, neye dayanarak secde
ettiler, avantajları neydi?
Gayet
açıktır ki, Buhari sıklıkla yaptığı gibi burada da ayeti bilerek
yazmamıştır.
f) Hz. Muhammed’in, adı geçen putları öven açıklaması bir kere o zaman için hazır bir cümleydi, özellikle Sakif kabilesine bağlı kişiler, senenin
belli günlerinde Hz. Muhammed’in o putlar
için dile getirdiği cümleyi, putlarına karşı saygı niyetiyle kullanırlardı.
Zaten her kabilenin kendi
ilahına özel telbiye kelimeleri vardı. Sakifliler de yukarıdaki cümleyi kullanırlardı.
Müslümanlarca bugünkü Hac ibadeti ifa edilirken söylenen ‘Telbiyye/ Lebbeyke’
daha önce bazı kabileler tarafından söylendiği gibi, Hz. Muhammed’in bu putlar
hakkında kullandığı ifade de Sakiflilerin adeta bir nevi telbiyyeleri
durumundaydı.
Hz. Muhammed, karşı tarafla uzlaşmak için onların bu
hazır cümlelerini kullanmıştır.
g) Onun bu farklı çıkışı (uzlaşmacı
yanı) ise sonunda ters tepiyor,
bu ayetler Allah tarafından tekrar ortadan kaldırılıyor. Olay bu şekilde kapanmış oluyor.
Ama tam da kapanmamıştır ki, kullandığı cümlenin izleri, kanıtları o
surede kalmıştır.
Şöyle ki: Necm 19 ve 20. ayetlerinde “Gördünüz
mü Lât’ı, Uzza’yı ve üçüncüsü olan Menat’ı” diyor.
Bu şekilde ayetten hiçbir şey
anlaşılmıyor; cümle bu haliyle
eksiktir:
Cümle
lehte mi, yoksa aleyhte mi bu haliyle hiçbir şey anlaşılmıyor.
Burada Diyanet Vakfı’nın
Kur’an tercümesini ekleyelim ki daha iyi anlaşılsın:
“Gördünüz mü o Lat ve Uzza’yı ve üçüncüleri olan ötekini, Menat’ı?”
Cümle bu şekilde söyleniyor ve ondan sonra başka bir konuya
geçiliyor.
h) Aslında Kur’an’dan atılan o
uzlaşma cümlesi ile kalan kısım arasında bütünlük açısından bir bağlantı olduğu
kesin. Bence, Hz. Muhammed şu an var olan kısımla bir giriş yapıyor, daha sonra
konuyu açıyor ve cümle denklemi şöyle oluyor:
“Bu Lat, Uzza ve Menat var ya; işte onların Allah katında şefaatleri
kabul edilir, bunlar yüce tanrıçalardır.”
Sonradan
cümlenin son kısmı atılıyor. Bunu yapınca da kalan kısım bir anlam ifade etmeden orta yerde
kalıyor. Yani hiçbir kaynağa başvurmadan,
sadece ayetin bu anlaşılmaz yapısına bakılınca aslında belli oluyor ki
ayetten bir şeyler atılmış.
Zaten sayısız İslam düşünürü olayı doğru bir şekilde işlemişlerdir.
i) Bir de Kur’an okunurken bazı
yerlerde secde ayetleri var; orayı okuyunca tilavet/okuma secdesi adıyla kişinin secde etmesi gerekiyor. İşte bu âdet ilk defa bu surede ve bu
olayda başlıyor.
Neden tilavet secdesi bu olayda meşru oluyor? Demek ki biz
barıştık, bunun üzerine bize düşen Allah’a teşekkür etmektir. Bunu da secde ile yerine getirelim
niyeti söz konusudur. Zaten Hz. Muhammed bir sözünde, “İnsanın tanrıya en yakın olduğu an, onun secde ettiği andır” diyor.
j) Daha önce de belirtildiği gibi
bu konuda Hz. Muhammed’in açıklamaları var ki, keşke bu süreçte moral bozucu,
ayrımcı ayetler gelmeseydi, diyor. İşte bu övgü dolu ayetlerle bu keşkenin
gereği yapılmış aslında.
k) ŞEYTAN AYETLERİ KAPATILIYOR:
Ama sonunda bakmış ki kâfir
olanlar zaten inanmazlar; bari
Müslümanları kaybetmeyeyim düşüncesiyle geri adım atmak zorunda kalmış ve
daha sonra anlatacağım Hac süresindeki
ayetle şeytanın aslında kendisini
kandırdığını, Cebrail’in gelip ayeti düzelttiğini öne sürmüştür.
l) Diğer yandan kâfir dedikleri
kişiler zaten tanrıya inanırlardı. Mesela henüz Muhammed yokken babasının adı
Abdullah, dedesinin adı Abdülmuttalip idi. Medine’de Muhammed’e rakip olan ve
münafıkların lideri diye bilinen kişinin adı, Abdullah b. Selul idi. Bu, Allah’ın kulu demektir.
Yalnız bu adamın değil; çoğu kâfir dedikleri kişilerin
isimlerinde de Allah kelimesi vardı.
m) Ayrıca Kur’an’da bu
putlara inananlar hakkında şöyle bir ayet de var:
“Bunlar,
‘Bu putlar bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara kulluk ediyoruz’
diyorlardı.”
(Zümer 3)
Yani bu putlar ancak temsiliydi.
Şimdi nasıl Müslümanlar Hac’da
taş atarken/şeytanı recmederken bundan amacın gerçek şeytan
olmadığını, ancak temsili, sembolik bir eylem olduğunu
söylüyorlarsa, aynen bunun gibi onların
bu tanrıçalara inanmaları da bu amaçlaydı. Görüldüğü gibi Kur’an’da
onların bu putlara gösterdikleri
önemin gerekçesi anlatılıyor ve onların deist oldukları
kabul ediliyor.
Bir de eğer bu ayetlerden
maksat Mekke müşrikleriyle uzlaşma olmasaydı, neden yalnız onların putlarının
adı geçiyor ki? Çünkü o zaman o coğrafyada çok farklı dinler ve inançlar da
vardı.
Bellidir
ki burada durum özeldir.
n) Bu durum Hac suresi 52. ayetiyle telafi
etmeye çalışılmış. Önce ayetin anlamını verelim:
“Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey
tasarladığında/okuduğunda, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış
olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, kendi ayetlerini sağlamlaştırır.”
Evet;
bu bir Kur’an ayetidir.
o) Burada İmam Süyuti’nin
tefsirinde yazılan açıklamalardan bir özet sunmak istiyorum:
Cebrail bir daha inip “Necm
suresinde geçen ayetten, ‘İşte bunlar (adı geçen bu üç put) yüce kuğu
kuşları (yani tanrıçalar)dır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul edilir’ kısmını at, bunu şeytan senin kalbine/kafana atmış, bu ayet değildir” diyor.
p) İşte Hac suresinde geçen, “Allah,
şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır” cümlesinin sebep-sonuç ilişkisi, tarihçesi budur.
q) Cumhur-i müfessirin (Kur’an
yorumcularının kahir ekseriyeti), Hz. Muhammed’in ilk etapta o övgü dolu sözleri
ayet olarak okuduğunu; ancak şeytanın burada Hz. Muhammed’i kandırdığını ve
Cebrail’in Hac suresinden az önceki ayeti indirerek bu şekilde konuyu
kapattığını kabul ediyorlar.
İşte
şeytan ayetlerinin Kur’an’daki hikâyesi özetle böyledir.
Kaynak: Arif
Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.259-264).
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Âyette Hz.
Peygamber’in Cebrail’i gördüğü anda bakışlarının onda sabitleştiği, başka bir
şeye bakamadığı anlatılmaktadır.
2. Lât, Uzzâ ve Menât,
müşriklerin taptıkları putlardan bazılarıdır.
3. Âyette müşriklerin,
“Melekler Allah’ın kızlarıdır” şeklindeki inançları (Bakınız: âyet, 27)
kınanmakta, Allah’a, lâyık olmadığı şeyleri isnat etmenin şirk ve bir çeşit
putperestlik olduğu ifade edilmektedir.
4. Âyette müşriklerin,
putların şefaatini beklemek gibi yersiz ümitlerinden hareketle, insanoğlunun da
her arzusuna kavuşamayacağı vurgulanmaktadır.
5. “Şi’râ”, Himyer ve
Huzâ’a kabilelerinin taptığı bir yıldızın adıdır. Bu ifadeyle, Allah’ın,
evrenin yaratıcı ve hâkimi olduğu vurgulanmaktadır.
6. “Mu’tefike”, altı
üstüne getirilmiş demektir. Burada içlerinde yaşayan Lût kavmi ile birlikte alt
üst edilen şehirler için özel isim gibi kullanılmıştır.
ABESE | YÜZÜNÜ EKŞİTTİ
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |