68- KAPLAYIP BÜRÜYEN | ĞÂŞİYE (Kitap
Sırası-88)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Dehşeti her şeyi
kaplayan felaketin haberi sana geldi mi?
2. O gün birtakım
yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir.
3. Çalışmış, (boşa)
yorulmuşlardır.
4. Kızgın ateşe
girerler.
5. Son derece
kızgın bir kaynaktan içirilirler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Gaşiye 5, İnsan 15) Arapçasında geçen;
“ANİYE”
kelimesi Arapça değildir.
Berberice/Kıptice’dir, An”
kelimesinin türevidir, “Çok sıcak”
anlamına gelir. İki yerde geçer, birinde “kaynar
su” olarak, diğerinde asıl
anlamından farklı kullanılmıştır (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen özellikle
“cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka
dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o
dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.292).
6. Onlara, acı ve
kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur.
7. O, ne besler ne
de açlıktan kurtarır.
8. O gün birtakım
yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar.
9. Yaptıklarından
dolayı hoşnutturlar.
10. Yüksek bir
cennettedirler.
11. Orada hiçbir boş
söz işitmezler.
12. Orada akan bir
kaynak vardır.
13-16. Orada yüksek
tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar
vardır.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Vakıa 18, Zuhruf 71, Gaşiye 14, İnsan 15) Arapçasında geçen;
“EKVAB” kelimesi
Arapça değildir.
Nebatice’dir, “testiler”
anlamına gelir, “küpler-kadehler” de denebilir. Genel anlamıyla ve ayette
geçtiği gibi “kap” demektir
(özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka
dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o
dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.288).
17. Deveye
bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
18. Göğe bakmıyorlar
mı, nasıl yükseltilmiştir!
19. Dağlara
bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!
20. Yeryüzüne
bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!
21. Artık sen öğüt
ver! Sen ancak bir öğüt vericisin.
22. Sen, onlar
üzerinde bir zorba değilsin.
Not.1 Kafirun
6, Şuarâ 3-4, Yunus 99, Zümer 14-15, Gaşiye 21-22: Mekke döneminde
oluşturulan bu ayetlere bakıldığında sanki İslamda tam bir inanç özgürlüğü varmış gibi algılanır. Oysa başta İslam
literatüründe, “Kılıç ayetleri”olarak
geçen Tevbe suresinin ilk 5 ayeti
olmak üzere Medine’de oluşturulan bazı ayetlerde İslamı kabul etmeyenler için “ölüm fetvaları” bulunmaktadır. İşin
aslı Muhammed henüz Mekke’de iken peygamberliğinin
ilk yıllarında/ zayıf olduğu dönemlerde başka inançlara sahip güçlü kavimlerle sorun yaşamamak için
bu gibi ayetler ortaya atarken; daha sonra Medine’ye
geçip orada güçlenince tamamen farklı
ayetler oluşturmuştur. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.79-81).
Not.2 Bu
normal bir durumdur; çünkü savunmada
olan bir insan veya örgüt elbette ki barıştan başka bir şey isteyemez.
Burada önemli olan, bu söylemleri
öne süren kişi veya örgütün, galip
duruma geçerken takındığı tutumdur/izlediği yoldur. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın
Kökeni, (pdf-s.263-265).
Not.3 Hac
39: Bu ayette “Kendileriyle
savaşılanlara (Müslümanlara) savaş için izin verildi. Çünkü bunlara zulüm
yapılmıştır” denir. Özellikle bu ayet
bağlamında “Muhammed Medine’de
maddi olarak güçlendiği için kendisi savaşa izin veren bu gibi cümleleri
Kur’an’ına yazmıştır” gerçeğine
karşı gelinirse, ben de derim ki, hem Muhammed’in kendisi, hem de
Müslümanlar Mekke’de de mazlumdu;
peki neden tanrı orada da savunma
amaçlı savaş ayetleri göndermedi?! bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.81).
23-24. Ancak, kim yüz
çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.
25. Şüphesiz onların
dönüşü ancak bizedir.
26. Sonra onların
sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.
KEHF | MAĞARA
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |